Yeni Zelanda'da bir Müslüman kıyımı yapan ve 50 masum Müslümanı katleden şerefsiz teröriste maalesef dünyanın asıl baş belası ülkelerin lider kadroları " Terörist" demiyor.
Batılı genç Şarkıcı Ricky Martin bile bunu kınayan bir aydın olarak bakınız sosyal medyada neleri paylaştı:
" Bir adam namaz kılan 50 insanı öldürüp 40 tanesini de yaraladı. Tüm uluslararası medya O'nu " Saldırgan " ya da " Radikal " olarak nitelendirirken, TERÖRİST diyemiyor. Neden? Çünkü O Müslüman değil. "
Bir sanatçının objektif ve hakkaniyetle yaptığı bu tespit çok ama çok önemlidir.
Bana göre tüm Batı dünyası entelektüellerinin hissiyatı da, ortak düşüncesi de budur. Ricky Martin işte bu önemli kesimin hissiyatına tercüman olmuş, onlara adeta sözcülük yapmıştır.
Bu insani açıklamasıyla bir ölçüde bu olaya tam da iğrenç bir terör olayı olarak bakan çoğunluk kesimin (Siyasetçiler hariç) namusunu da kurtarmaya çalışmıştır.
Bu olay bir organize terör olayıdır. Bu alçağın arkasında olaya sadece bir " Saldırı " diyebilenler organizasyonun sinsi organizatörleridir.
Hedefleri İslamdır. İlk görüp düşmen olarak göstermek istedikleri ise Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'dır.
Bunu katilin ele geçirilen şerefsizler manifestosundan anlıyoruz.
Manifestolarında Türkiye " Açık Hedef " olarak gösterilmiştir.
Aynı zamanda da Akkuyu nükleer santralının engellenmesi, Ayasofya'nın cami olmaktan çıkarılması, Türkiye'ye yaptırımlar uygulanması gibi çok önemli düşmanca hedefleri ihtiva eden bu manifestoyu bir tek kişinin yani bu serseri ruhlu vahşi gavurun kendi başına 70 sayfalık bir manifestoyu yayınlaması da mümkün değildir. Bunun arkasında yüzyılımızın kaderini etkileyen yeni bir " Haçlı ruhu" nun yaratılması görüşünde olan Faşistlikler ve faşistler vardır.
Bazı sözüm ona tarih araştırmacılarının " Haçlı ideali " fikrini ifade etmenin çok tehlikeli olacağını, hele de yeni bir " Haçlı Seferi " ifadesinin asla kullanılmaması gerektiğini söylemelerinde kötü bir kasıt yoksa dahi, tam bir cehalet ve yüzeyselcilik huyu sırıtmaktadır.
Bu vahşi terör olayının Bosna Hersek'teki binlerce Boşnak Müslümanına yapılandan hiç farkı yoktur. Orada Miloseviç alçağı ne düşünüyor ise, Yeni Zelanda katili de aynı düşüncededir.
Batılı fanatik haçlı idealisti liderlerin de bu iki katilden hiç mi hiç farkı yoktur.
Onların ellerindeki silah gücü ile tüm dünyayı ve özellikle de İslam coğrafyasındaki toplulukları ve yöneticileri silahla korkutup, medya ve iletişim imkanlarının gücü ile de uyuşuk hale getirmesi, bu sıkıntıların da başlıca sebebidir.
Şurası açık nettir ki, İkinci Dünya Savaşından bu yana özellikle Avrupa merkezli " Aşırı sağ ya da Radikal sağ veya Faşizm " diyebileceğimiz çok kötü bir siyasal cereyan, ülkeleri yeniden faşizmin ve insanlık düşmanı siyasal akımların esiri haline getiriyor.
Almanya'da Neo Nazilerin üçüncü parti olmaları, Avusturya'da ise Neo Nazilerin Partisinin yüzde 49 oy alması bu durumun en açık delilidir.
Özellikle de Amerika'da hala gerçek müsebbipleri bilinmeyen ikiz kulelere saldırı olayından sonra bu ülkenin El Kaide terörizmi dediğimiz bir yapılanmayı bahane ederek , maalesef "İslamı İslam ülkeleriyle yok etme " planlarını uygulamaya koymuşlardır.
Arap Baharı denilen plan ve akabinde yapılan kahpelikler işte bu planın gereği olarak icra edilmiştir.
Günümüze kadar Irak'ın işgali, Suriye'nin karıştırılması ve bu ülkedeki olaylar, Mısır'ın gerzek bir diktatöre darbeyle teslim edilmesi, Yemen'in Suudi Arabistan tarafından ezilmeye devam edilmesi, keza Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleriyle ismini yazmayı kendime yediremediğim bir Arap ülkesinin İsrail'in sinsi yayılma planına destek olmak gibi bir talihsizliğe ve Siyonizmle aynı yatağa girme aptallıklarına soyunmaları son yüzyılın çok korkunç manzarası olmuştur.
Dünya siyonizmi, çok kültürlü devlet istememektedir. Mesela, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda bu ülkelerin başında gelmektedir. Yine bu ülkelerden Avustralya'ya 1967 yılında Türkiye'den önemli bir göç hareketi olmuş, o kıtada İslamiyeti bizim vatandaşlarımız yaygın olarak yaşamışlar ve bu ülke toplumuna derin etkileri olduğu için çocuklarına Müslüman ismi verilmesi dahi yasaklanmıştır. Nee tekim, Yeni Zelanda canisi de bu ülkenin vatandaşıdır.
Özetle dünya sapıkların organize ettiği tehlikeli bir çatışma ortamına hızla sürüklenmek istenmekte ve planlı bir şekilde yeni ve önlenmesi çok güç olabilecek bir çatışmanın eşiğine doğru ilerlemektedir.