Günümüz dünyasında medeniyet tarifinde zorlandığımız bir hayatın içinde yuvarlanıp gidiyoruz.
Her türlü imkana sahip olmak, zenginliklerin sağladığı " şükründen aciz olunmuş " her nimete sahip olmak, maalesef insanların medeni olduklarının ölçüsü olamıyor.
Bu konuyu iyi irdelediğimizde, karşımıza muhtelif sebepler çıkıyor.
Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
1-İnsanların yaşadığı, sınırları birbirine bitişik vaziyette ama etnik ve kültürel değerler açısından farklı, hatta birbirleriyle derin anlaşmazlıkları ve sorunları bulunan bitişik kıta ülkelerinde " Öznel " medeni değerlerin ön planda olamadığını görmekteyiz.
2-Tarihten günümüze belli medeniyet birikimlerinin sonradan sahibi olabilmiş göçebe kavimlerin, üzerinde oturduğu ve yurt edindiği coğrafya parçalarında geçmişten bağımsız bir hayat tarzı ve medeni değerler silsilesi oluşturması, bunun yanında bu coğrafyaların önceki sahipleriyle birlikte yaşama zorunluğu ise ortak bir medeniyet tasavvuruna sahip olamama halini meydana getiriyor.
3-Sınırdaş ama ayrı kültürel doku ve değerlere sahip, ayrı dilden, ayrı dinden, örfi ve ırki farklılıklardan oluşmuş " Egemen " yapıların sosyal durumu da sürekli ve bitmez bir uyum problemi yaşama kaderini kaçınılmaz kılıyor.
(Örnek olarak Avrupa ülkeleri ve bu ülkelerin toplumsal yapıları gösterilebilir.)
4-Yayılmacı egemen ülkelerin oluşturduğu " Koloniel "yapılar ise, günümüzde müstakil yapıları bulunan, dünyanın dört bir yanında yurt edinmiş olan ve kültürel kökeni asıl ana yurdunun değerlerine ve idari sistemlerine bağlılığı ile bilinen bağımsız ülkeler durumundadırlar.
Bu durumdaki ülkelere ve toplumlara en çarpıcı örnek Avustralya ve Yeni Zelanda'dır.
Aslında İngiliz hakimiyetinin yaşatıldığı bu ülkelerdeki sosyal hayat ve kültürel durum " Ana ülke" İngiltere ile mukayese edilemeyecek kadar farklı ve iyi durumdadır.
Bu iki ülke içinde insani değerler açısından en iyi durumda olan ise Yeni Zelanda'dır.
Avustralya daha rasist bir yapıya sahip ve daha karışık bir ülkedir.
Ama Yeni Zelanda öyle değildir.
Son saldırı olayının ardından şahit olunan durum, Yeni Zelanda'nın gerçek anlamda tam da medeni bir toplum yapısına sahip olduğunu ortaya koymuştur.
Bu ülkenin halkı ve Yöneticileri, medeni insan olmanın tüm erdemine haiz olduklarını ortaya koymuşlardır.
Bir sapık katilin Müslüman toplumuna karşı işlediği korkunç cinayetin ardından, başta bu ülkenin bayan Başbakanı Jacinda Ardern olmak üzere tüm insanlar, katledilen masum Müslümanlar için günlerdir göz yaşı dökmekte ve tas tutmaktadır.
Kadınlarının Müslümanlara saygı için başörtüsü takmaları, ülkenin her tarafında ezanlar okutulması, katliamın yapıldığı mekanların binlerce çiçek buketiyle ziyaret edilmesi, meş'um ve vahşi cinayetin meydana getirdiği üzüntüyü hafifletecek bir MANEVİ FREKANS oluşturmuştur.
İşte medeniyet dediğimiz şey tam da budur.
Yeni Zelanda orta Avrupa'da Hristiyanların çoğunlukta, Müslümanların azınlıkta ve hatta misafir olarak kaldığı ülkelerden herhangi birisinde meydana gelseydi, bu derece MEDENi davranılamazdı.
Çünkü, Kıta Avrupası toplumlarının kültürel, sosyal ve ekonomik yapılarıyla insani değerler açısında farklılıkları bir yana, özellikle dini açıdan hala bir " HAÇLI " zihniyetini beyinlerinin arka tarafında besledikleri yaşadığımız olaylarda çok iyi görülmektedir.
Yeni Zelanda'yı bu açıdan Avrupa ve diğer kıta ülkeleriyle medeni açıdan karşılaştırmak bile abestir.
Yani esasında örnek alınabilecek bir Avrupa medeniyeti, Avrupa ülkelerinin de bir medeniyet tasavvuru esasen bu gün için maalesef yoktur.
O sebepledir ki, Avrupa Birliği'ne dahil olmayı içimize sindirmemiz zor olacaktır.