Tüm dünyada tarihin belki de hiç bir döneminde görülmeyen istikrarsızlıklar yaşanıyor.
Dünya zenginler ve fakirler dünyası haline geldiği gibi, teknolojik yönden de ileride ve geride olanlar dünyasına dönüşmüş vaziyettedir.
Yani bu konularda bir ortada durma imkanı kalmadığı veya kalamayacağı gibi, sınıfsal olarak da vasat şartlarda yaşayabilme imkanlarını orta halli sınıflara, zümrelere, ülkelere ve devletlere bundan belki de 20-30 yıl sonra asla hayat hakkı tanınmayan bir vahşet dönemine geçiş olacaktır.
Peki bizim ülkemizin bu gidişatta durumu ve tutumu ne olmalıdır veya nasıl olacaktır?
Kapitalizmin, materyalizmin ve sekülerizmin kasıp kavurduğu ve ayrı ayrı hakimiyet alanları kurup insanlık alemini tehlikeli bir geleceğe taşıdığı günümüzde biz ne yapmalıyız ve varlığımızı korumanın yolunu bulup bu vahşi gidişatta kendimizi nasıl konumlandırmalıyız?
Bu çok önemli bir sorudur.
Ne var ki, üzülerek ifade etmek gerekirse, bizim ülkemiz bilim ve teknolojide, buna bağlı olarak da tabii ki sanayide ve ekonomide baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı bu karmaşık çağda henüz emekleme durumundayız.
Gelişme ve ilerleme sahasında gösterdiğimiz çabalara bir şekilde vahşi kapitalizmin ve emperyalizmin engellemeleriyle karşılaştığımız görülmektedir.
Çok basit iktidar kavgalarıyla zaman geçiriyor, belli konularda elde ettiğimiz birikim ve tecrübelerle ilerlemenin bir zaman sonra duraklamasına sebep olacak siyasal istikrarsızlıklara kapı aralıyoruz.
Siyasi istikrardan bahsedildiğinde Hükümet edenlerin koltuğunu korumak için bu lafı telaffuz ettiğini inatla iddia ediyor ve kendimize en büyük düşmanlığı yapıyoruz.
Oysa Bilim sahasında dünyanın en ileri teknolojilerine kafa yoran bir insan kaynağımız var. Yer altı ve yer üstü zenginliklerimiz var. Kalkınmaya ve gelişmeye elverişli çok eşsiz ve benzersiz coğrafi konuma sahip bir ülkemiz ve daha da önemlisi çok genç, enerjik ve istikbal vadeden 82 milyonluk bir nüfusumuz var. Mükemmeliyet merkezleri kuran bir bilim dünyamız ve Bilim Adamlarımız var.
Yüksek teknoloji ürünleri imal etme kapasite ve imkanlarımız da var.
Tüm bu durum karşısında artık dünyanın ileri ülkeleriyle hangi sahada çalışmalar yaparak baş döndürücü gelişmelere ayak uydurabileceğimizin farkında olan çok değerli Bilim Adamlarımız da var.
Atom teknolojisi ve bağlantılı bilimsel gelişmelere bir tur ileride olmamızı sağlayacak " Proton hızlandırıcısı " konusunda bile çalışma başlatan Bilim Adamlarımız var ve bunlarla öğünebiliriz.
Önemli olan çağı yakalamak ve hatta ileri atılımlar gerçekleştirecek olan bilimsel çalışmalara daha çok destek sağlayabilmektir. Bunu yaptığımız takdirde Bilim Adamlarımızı yabancılar kapamayacaklardır. Bence hala bu konuda titiz davranamadığımız gibi bir gerçek vardır.
Bilim ve teknoloji konularında Üniversitelerimiz arasında tam bir koordinasyon çerçevesinde ve " Birlikte " çalışma yapılmasının önemi henüz kavranabilmiş görünmüyor.
Devlet, bilimsel çalışma merkezlerinin yurt çapında örgütlenmesi, konularına göre sınıflandırılmasını yapması, imkan ve kabiliyetler açısından tüm ülkede ihtisas konularını kaynak ve imkanlara göre tasnif ederek daha çok desteklemesi büyük bir ihtiyaçtır.
TÜBİTAK, Atom Enerjisi Kurumu başta olmak üzere faaliyetleri stratejik açıdan çok önemli kurumlarımızın sadece bir Bakanlık çatısı altında toplanması, ali imkanların genişletilmesi ve rantabl kullanımı ve tasarrufu açısından çok önemlidir.
Elbette bu konuları derinlemesine düşünen ve son yıllarda Bilim ve teknoloji konusunda, Üniversitelerimizle ilişkili kurumların desteklenmesi hususunda hayli ilerleme kaydedilmiştir. Bu ilerleme Bilim Adamlarımızı da cesaretlendirmiş, yeni nesil Bilim Adamlarının sayısını da arttırmıştır.
Şurası asla unutulmamalıdır ki, dünyada siyasal ve ekonomik açıdan bağımsızlığımızı, egemenliğimizi korumamız ve gelişmemiz için her sahada rekabet gücü ve imkanına sahip olmak zorundayız.
Çünkü artık hiç bir konuda diğer ileri ülkelerden geride kalmak gibi bir duruma rıza gösteremeyiz.