Bu sütunlardaki yazılarıma bir hafta kadar ara verdim. Bu dinlenme aslında bendenizin hakkıydı.Zira yıllardır sadece iki ya da üç gün yazamadığım olmuştur.Mesleğime saygının bir gereği olarak hiç ara vermeden yazmak ömrümün sonuna kadar severek ve isteyerek yapacağım bir iştir. Zira bu ülkede yaşamanın bir sonucu olarak Milli varlığımıza,Vatanımıza ve Devletimize sahip çıkmak her vatandaş gibi bendenizin de boyun borcudur.
O sebeple; Allah izin verirse ve imkan bulur isem, yılmadan, usanmadan, bıkmadan hak ve hakikatin, inandığım doğruların ifade edilmesi hususunda mesleki görevimi ve hassasiyetimi titizlikle muhafaza edeceğim.Sonuçta bilgimiz, geçmiş yıllara ait hatıralarımız, mesleki edinimlerimiz, dahası yıllardır savunduğumuz fikirlerimiz bizim için her şeyin üstünde değere sahiptir. Bunun icabını yapmak ise Devletimize ve Aziz Milletimize bir vefa borcumuzdur.
ÖRNEKLEME
Yukarıdaki izahı neden yaptığımı ise bir örnekle daha net olarak sunmak isterim.
Efendim, bilindiği gibi Büyük Milletimizin çok önemli bir Milli Dava ve Dini mesele olarak görüp uzun yıllar mücadelesini verdiği Ayasofya Camii ibadete açıldı.
Yüzbinlerce Müslüman Türk vatandaşının ve bu arada bazı Müslüman yabancı misafirlerimizin de iştirakiyle bir Cuma vakti "Ayasofya-yı Kebir " 86 yıl müze olarak kullanıldıktan sonra, Cumhurbaşkanlığı kararıyla yeniden Cami olarak kullanılmaya başlandı.
Bu işe ilk tepki Yunanistan'dan ve Vatikan'dan geldi. Atina'da bir fanatik grup gösteriler yaparken, Cuma vakti kiliselerden çanlar çaldılar. Dahası alçakça bayrağımızı yaktılar.
Bunları görmeye ve duymaya zaten hazırdık. Hatta fazla da ileri gidemediler. Çünkü Devletimiz bu meselenin bir " Egemenlik meselesi " olduğunu ve Ayasofya'yı ibadete açmamıza kimsenin bir diyeceği olamayacağını resmen ilan etti.
Bu mesele dışarıda böyle kısa vadeli ve saçma sapan bir tepkiyle karşılanırken asıl çirkin kampanya içimizdeki Bizans sevicilerinden geldi ve hala bu Yunanistan taraftarı gevezelikleriyle doğrudan ve açıkça Ayasofya'nın cami olmasına karşı çıkamadıkları için bu konuda Diyanet İşleri Başkanı'nın açılışta sol eline aldığı kılıç ile okuduğu hutbeyi bahane ederek günlerdir saldırıda bulunuyorlar.
Erkekçe ve mert bir biçimde " Ayasofya neden cami yapıldı? Müze olarak kalsaydı " diyemedikleri için, Diyanet İşleri Başkanımız Muhterem Ali Erbaş'ın hutbesinde Fatih Sultan Mehmed'in vasiyetindeki çok önemli bir cümleyi okumasını bahane ederek, televizyon ekranlarında çakallar gibi milletin maneviyatına saldırıyor, inanç ve Milli değerlerine karşı çıkıyorlar. Yunanlılar başta olmak üzere Hristiyan fanatiklerinin Türkiye'de sözcülüğünü yapıyorlar.
İddialarına hutbede okunan Fatih vasiyetnamesinde, Ayasofyayı Camilikten ÇIKARACAKLARA lanet okuduğunun vurgulanması, " Atatürk'e lanet " şeklinde çarpıtılıp güya " Atatürkçülük " yapıyorlar.
İşte Türkiye ne çekiyorsa,hep bu sahte atatürkçülerden çekiyor.
Oysa Atatürk Ayasofya için " Ayasofya-yı Kebir Camii" tabirini Devletin resmi kayıtlarına yazdıran Kurucu Liderimizdir.
Bugünlerde Fatih'in vasiyetnamesine karşı direniş gösterenler, Merhum Atatürk'e burayı müze yapma suçunu yükleyen ve Büyük Atatürk'ün buraya " Cami " olarak resmi kayıtlara geçirten iradesini görmeyip O'na saygısızlık yapan satılmış kafalardır.
O kafalar aslında Ayasofya'nın cami olarak yeniden açılmasına kuduruyorlar. Bu konuda Devlet Yetkililerine tek laf edemedikleri için Diyanet İşleri Başkanı'na saldırıyorlar.
Diyanet İşleri Başkanı açılışta okuduğu hutbede neden Atatürk'ü anmadı diye durmadan " Atatürk istismarcılığı " yapıyorlar.
Üstelik Atatürk'ün 1453'ten beri ve ebediyete kadar Türk Yurdunun çok önemli bir şehri olan ve Türk Milletinin bir şehri olan İstanbul'un Atatürk tarafından fethedildiğini dahi söyleyebilecek şaşkınlık ve sapkınlık içinde konuşabiliyorlar.
Oysa İstanbul Fatih Sultan Mehmed'ten sonra günümüze kadar Türklerin hakimiyetinde bir şehir olmasına rağmen,sanki yakın tarihte tekrar Bizanslıların ya da başka güçlerin eline geçmiş de tekrar kurtarılmış gibi anlatılıyor.
Ayasofya ibadete açıldı diye kuduranlar, hangi bahaneyi öne sürerek karın ağrılarını dindireceklerini bilemez vaziyette ve şaşırmış durumdalar.
Ayasofya'yı söz konusu edip tartışmaya devam edenler, aslında Devletimize ve Milletimize saldırmayı kendisine iş edinmiş olan medya eşkiyalarıdır.
Onların bu son derece acınacak hallerine şahit oldukça üzülmemek hatta kahrolmamak imkansızdır.
Bu memlekette kimlerin hangi düşünce, hangi inanç ve hangi siyasi düşüncelerle Milletimizi zaafiyete ve fikri sapkınlığa, milli duyarsızlığa sürüklemek istediğini çok açık bir biçimde ibretle izliyoruz.
Yazıklar olsun bu soysuzlara ve onlara değer veren, hatta konuşma imkanı veren bilinçsiz medya organlarına.