CHP'li iki Büyük Şehir Belediye Başkanı hakkında şahsi gözlemimi objektif bir biçimde ortaya koymak istiyorum.
Önce " Geleceğin Cumhurbaşkanı Adayımız!" İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanımıza dair izlenim ve kanaatlerimi arz edeyim:
Sayın Ekrem İmamoğlu İstanbul'un yığınla sorunu bulunan bir şehir olmasına karşılık her meselenin önünde bir Devlet Projesi olan Kanal İstanbul'dan başka hiç bir meseleyi dert etmez gibi bir izlenimin doğmasına sebep olmuş durumda. Belli ve çok dikkat çeken tavırlarıyla, burnundan kıl aldırmayan, " Ben 16 Milyonluk bir şehrin Belediye Başkanıyım cakasını her fırsatta vurgulayan bir gurur abidesi görünümü veriyor. Bu tavırlarıyla belli ki, böyle bir göreve seçilmiş olmayı hazmedebilme olgunluğunu göstermekte zorlanıyor. Bu açıdan kendisine hak vermek de lazım. Öyle ya; İstanbul'a Başkan olmak belki hayalinden bile geçirebileceği bir şey değildi. Ama kaderi veya siyasetteki şansı O'nu bu makama oturttu. Bir başka açıdan da şöyle değerlendiriyorum: İstanbul'da AK Parti'nin yanlış Adayla seçime girmesi değil de, Aday seçiminde belki daha doğru olduğuna inandığı, ancak halkın temayülünü hesaba katmadığı için, buna ilaveten Parti Teşkilatının da gevşekliği sebebiyle seçimi CHP'nin kazanmasına sebep olmuştur.
Esasen konumuz, Ekrem İmamoğlu'nun nasıl seçildiği de değildir. Burada tespite çalışacağımız husus, Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul için değil, kendi siyasi geleceği için bu şehrin sorunlarını bir kenara bırakıp, gelecekteki büyük siyasi hesaplarına yatırım yapmaya çalışması ve buna göre bir çalışmayı tercih etmesidir.
Kanal İstanbul için düzenlediği çalıştay veya sempozyum da sadece bu çerçevede tek yanlı bir siyasi faaliyete dönüştürülmüştür.
İstanbul'da düzenlediği bu çalışmayı bir CHP mitingine dönüştürmesi de işin başka bir yönü olmuştur. Kanal İstanbul'la ilgili olarak bu projeye muhalif ne kadar seçilmiş adam varsa davet edilmiş, Ekrem Bey'in yönlendirmesiyle bu mesele tam da bir siyasi faaliyete dönüşmüştür. CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu da burada yaptığı konuşmada özellikle Hükümetin Dış politikasını eleştirmeyi tercih etmiştir. Kanal İstanbul konusunda dişe dokunur bir açıklamayı da tercih etmediği görülmüştür.
Sayın Kılıçdaroğlu bu tutumuyla doğru olanı da yapmıştır.
İstanbul'un Başkanı ile ilgili şimdilik yazılabilecek olanlar bundan ibarettir. Bakıp göreceğiz; Kanal İstanbul konusunda Devletin mi yoksa Ekrem Bey'in mi dediği olacak?
Gelelim İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer'e:
Şahsi intibam ve görüşüme göre İzmir'in Başkanı son derece kibar, işine odaklanmış, iddialı ama " İddiasını şımartmayan adam profili " ile yumuşak bir yol tutturmuş. ne tekim yapılan anketlerde, İzmir'e %58.1 oy oranıyla seçilen Sayın Soyer, Başkan olduktan sonra halkın % 61.22'lik önemli bir bölümünün memnuniyetini sağlamış.
Aziz Kocaoğlu'ndan daha çok sevildiği açıkça dillendiriliyor. Yaptığı bazı açıklamaların çarpıtıldığını açık yüreklilikle bir televizyon kanalında anlattı.
Tunç Soyer, bir minibüs'ü makam odası biçiminde donattırıp şehrin muhtelif semtlerine bu seyyar makam aracıyla giderek vatandaşların dert ve dileklerini dinlediğini, bunu diğer Belediye Başkanlarının da yapabileceğini anlattı.
Gayet olgun, güler yüzlü, iddialı ve ne yapmak istediğini, İzmir'e nasıl hizmet ettiğini ve gelecekte neleri planladığını, mütevazı bir eda ile anlatabiliyor.
Hakkında yapılan olumsuz propagandalara alıştığını ve bunları asla dikkate almadığını, sadece İzmir'e hizmeti düşündüğünü söylüyor.
Babası Merhum Nurettin Soyer'le ilgili olarak şahsına yöneltilen olumsuz propagandalara da çok üzüldüğünü lisanı münasiple anlatabiliyor. Kimsenin babasını tercih etme hakkı ve imkanı bulunmadığına gör, Sayın Başkan'a hak verenlerden biri olduğumu belirtmeyi vicdani bir görev sayıyor, kendisine başarılar diliyorum.