Meşhur bir deyim var: Bilgi sahibi olmadan Fikir ve kanaat sahibi olmak...
Bizim yarı aydın demeyeceğim ama kafası kapkaranlık kimi insanlarımızın her meseleye kendi siyasi görüşü açısından ısrarlı bir iddia ile kavgalara giriştiğini görüyoruz.
Çoğunlukla insanlar siyasetin bu çukurundan çıkmadığı müddetçe toplumun hiç bir meselesini net olarak görmesi mümkün değildir. Böyle olunca da toplumsal uzlaşmadan, milli meselelere doğru bakış açıları ile yaklaşımda bulunmaktan, ülke menfaatleri için birlik ve beraberlik içinde çözüm arayışlarına girişilmesinden bahsedilemiyor.
İşte son yıllarda bizim en büyük derdimiz budur.
Her şeyi siyasi iktidarı ele geçirmek ya da siyasi iktidarı sürdürmek gibi, aslında ikincil bir meseleyi en önemli dava konusu yapan siyaset anlayışından kurtulamadığımız için sonuçta maalesef her konuda geri kaldığımızı itiraf etmek zorunda kalıyoruz.
Meselelerimize bu denli sığ iktidar hırsı ile yaklaştığımızda toplumsal dayanışmanın, huzurun, istikrarın imkansızlığını da görüyoruz.
Toplumu sadece siyasal kazanımlara yönlendirip, fertlerin beynini yalnızca bu amaçla sun'i bilgilerle doldurmanın sonucu olarak şöyle bir manzara ortaya çıkıyor ki, Türkiye maalesef böylesi bir girdap sebebiyle siyaseten kıvranıp duruyor.
Beyni yıkanmış bir toplumda, insanlar artık bilgi sahibi olmadan fikir ve kanaatler ortaya koyuyor. Yanlışlara doğru gibi inanıyor, doğruları kabullenmek sadece siyaseten işine gelmiyor ise, doğru olan her şeyi de yanlış olarak lanse edebiliyor.
Muhalif ise, İktidarın yaptığı her hayırlı ve doğru hizmeti, hayırlı olmayan yanlış işler olarak göstermekte hiç bir sakınca görmüyor. Bu tavır genel kabul görmese de dert değil. Herkes bildiğini okuyor. Bildikleri yanlış olsa da doğru gibi algılamış olduğundan hep yanlışı savunuyor.
Bu durum çağdaş toplumların hemen hemen çoğunda yaşanan çok kötü bir hastalık halindedir. Hele de demokrasiyi içine sindirememiş olan toplumlarda daha bir çarpıcı biçimde gözlenebiliyor.
Türkiye maalesef kendini aşamayan siyasal kitleleşme biçiminden dolayı da, geri kalmışlığı fark edilen bir çok anti demokratik toplumların özelliklerini yansıtıyor.
Bu siyasal olumsuz sarmaldan kurtulmanın yolu ve çaresi, insanların birbirinin görüşlerine azami derecede saygı göstermesiyle bulunabilir. Bu yolu bulmadan ve böyle bir gayretin içinde olmadan ilerlemenin, çağa ayak uydurabilmenin, sosyal ve ekonomik açıdan ve de daha önemlisi kültürel bakımdan olgunlaşabilmenin imkanı yoktur.
Sadece bu sebepledir ki, eğitimli bir toplumun oluşması, şuurlu bir Milletin istikrarı için öncelikli hedef olmalıdır.
Zaman geçtikçe, sorunlar çoğaldıkça, iç ve dış meselelerde sıkıntılar arttıkça, bu sorunlarımıza çözümler konusunda toplumsal ve siyasal bir konsensüs, doğru bir birliktelik şuuru oluşturulmadıkça işimiz zorlaşıyor.
En hayati memleket meselelerinde birlik ve beraberlik içinde olunamıyorsa, yarınlara nasıl güvenle bakılabilir?
Şu zor zamanda Devletimizin bekasıyla alakalı olan kararlara karşı rakiplerimiz ve hatta düşmanlarımız gibi görüşler ortaya atabilen siyasal yapıları kendi içimizde yaşatabiliyorsak, geleceğimizi nasıl garanti altına alabilir, "Milli Beka " mızı nasıl koruyabiliriz?
Oturup bir güzel düşünelim;
Bizler gerçekten şuurlu, sorumlu ve doğru düşünen, doğru ve düzgün yaşayan, memleketimiz için de doğru olanları anlayabilme kabiliyetinde olan insanlar mıyız?
Asıl derdimiz ve esasen tartışmamız ve içselleştirmemiz gereken şey bu gün için bence budur...
Bilmem sizler nasıl düşünüyorsunuz Değerli Okuyucularım.