Bu gün dünya üzerinde yaşayan milyonlarca insan kendi aile yakınlarıyla kimi arkadaş ve dostlarından başka kimselerin bilmediği hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmıştır.
O insanların kaderinde uzunca yaşamak, ölene dek bu yalancı alemde bir ömür boyu mutlu olabilmek ya da çileler çekmek var ise, bu da hayatın cilvelerinden sayılması gerekiyor.
İnsanoğlunun hayata bağlılığı ve kadere imanı, hayatı boyunca çektiği sıkıntıların ya da eriştiği mutluluk veren şeylerin hepsine rıza göstermesi, normal karşılaması, ruhen ferahlayabilmesinin birinci şartıdır.
Bendenizin hayatım boyunca geçirdiğim rahatsızlıkları düşününce, herkese bu yaşadıklarımdan önemli dersler çıkabileceğine inanıyorum.
Bir Virüs salgını sebebiyle, korkularımızı bir kenara atmamıza da yardımcı olur diye düşünüyorum.
1948 yılında Türkiye henüz harpten çıkmış dünyada aspirinin bile bulunmadığı, fakirlik ve zaruret içinde bir ülkedir.
Bendeniz ise bir yaşında ailenin ilk evladı, Rahmetli Allame Hüseyin Efendi'nin de ilk torunu olarak elden ele sevilen bir bebeğim. Türkiye'de müthiş bir sıtma salgını çıkar. Küçük çocuklar hep ölmeye başlar. Ama ilaç yoktur, doktorlar çaresiz, anne babalar mahzundur.
Bizim kasabada Benden bir iki üç yaş büyük ya da bir yaş daha küçük olan tüm çocuklar ölmüştür. Tuğluk'taki göl kenarında Kara tepe denilen tepenin eteğine her gün üç-beş çocuk gömülür.
Çok iyi korunmama rağmen ben de sıtmaya yakalanırım. Yerde bir metre kar vardır. O tarihte Hükümet Amerika'dan bir miktar kinin isimli haptan getirtir. İllere ve ilçelere çok az sayıda dağıtılır. Emirdağ'da Doktor Aziz Bey isimli meşhur bir Tabip vardır. Dedem babama bir mektup verir ve Aziz Bey'e gönderir. Ata binip sabahtan akşama kadar kar fırtınasına rağmen at üstünde Emirdağı'na ulaşan rahmetli babam merhum Aziz Bey'e mektubu ulaştırır. Doktor Aziz Bey Rahmetli Dedeme büyük saygısı olan bir zattır. Ceketinin iç cebinden bir kutu içinde özel olarak muhafaza ettiği kininlerden sadece 3 tane verir. Sonra da şöyle der:
" Muhterem Hocama selam söyleyin. Kendi çocuklarım için sakladığım ilaçların yarısını size veriyorum. Çentikli yerinden kırıp günde bir iki defa içirin.İnşallah şifa bulacaktır. "
Rahmetli babam ilacı alır ve tekrar yola koyulur. Sabaha karşı eve gelebilir.Zehir gibi acı olan bu ilacı bana zorla yutturduklarını bu günkü gibi hatırlıyorum. Sapsarı safralar çıkartmama sebep olan kininler sayesinde sıtmayı atlatmış olan kasabadaki bir iki çocuktan birisi olarak hayatta kalmış oldum.
Çocukluk ve gençlik yıllarımda ve daha sonraki yakın tarihlerde, Çiçek hastalığı, Kolera, verem, tifo gibi bir çok salgınlar yaşandı ülkemizde. Tedbirler alarak hem kendimizi koruduk hem de çocuklarımızı...
Ama bir Hindistan ziyaretimde SalmonellaTifi denilen çok kötü bir tifo hastalığına yakalandım. Ateşler içinde geçen bir gecenin ardından ilk uçakla yurda döndüm. Hemen karantinaya alındım. Haydarpaşa Nümune Hastanesinde bir haftadan fazla tecritli bir odada tedavi gördüm. Kaldığım odada ilk AİDS vakasına yakalanmış bir yabancının yattığını bir doktor söyleyince korkudan odamın dar penceresinden kaçtım ve eve gittim. Çünkü AİDS korkunç bir hastalık olarak büyük endişelere sebep olmuş idi.
Fazla uzatmadan anlatayım:
2004 yılında mide kanseri teşhisiyle hastaneye yatırıldım. Midem komple alındı. "Total Gastrektomi "ameliyatı yani.
Aradan 5 ay geçti, kemoterapi sebebiyle safra kesem taşlaştı. İkinci bir ağır ameliyatı daha geçirdim, safra kesem alındı.
Hayat devam ediyordu. 2006 yılında bir çalışma ziyareti için davetli gittiğim Almanya'da ağır bir ateşli hastalığa daha yakalandım. Bu da uçakların havalandırma sisteminden geçen bir virüsün yaptığı hastalık imiş. Acele memlekete döndüm. Kader bana çok değerli bir Doktor evlat bahşetmişti. Kızım Dr. Handan hastalığımı teşhis etti. Bu hastalığın adı yüz binde bir görülebilen " GuillainBarre Sendromu " idi. Bir hafta içinde tüm vücudum, kaslarım eridi. 40 kilolara düştüm. Sesim bile gitti. Çünkü vücudumdaki kaslar erimişti. Afyonkarahisar'da Üniversite hastanesinde teşhis konulduktan sonra Pentaglobin veya İmmünglobin denilen ve nadir bulunabilen ilaçtan tedarik edildi. Olacak ya bu ilaç o yıl için sadece 500 ünite ithal edilebilmiş ve tüm Türkiye'de 5 adet kalmıştı. Hemen seferber olundu, ilaçlar bulundu ve bana tatbik edildi. Üç ay sonra tekerlekli sandalye ile taburcu edildim. Altı ay gibi bir sürede de tekrar sağlığıma kavuştum.
Bu vesileyle hastalığım sırasında hep yanımda olan devrin Afyonkarahisar Valisi Muhterem Muzaffer Dilek Beyefendi ile yine o tarihte birlikte çalıştığımız ama maalesef olmayası bir kırgınlıkla ayrıldığımız Belediye Başkanı Muhterem Abdullah Kaptan Beyefendi'nin çok yakın yardım ve alakalarını asla unutmadım, ölünceye kadar da unutmayacağım.
Tüm bunlar bendenizin 70 yılını bitirdiğim hayatımda başımdan geçen hastalıklardan sadece bir kaç örnektir. Hastalandım, ama ömür bitmemiş hala yaşamaktayım. Sonsuz şükürler olsun. Çok da sağlıklıyım.
Demek ki insan oğlu bir virüsle hemen ölecek ve bu dünyadan öbür aleme göç edecek değil.
Hasta olan değil, vadesi gelen ölür diye bir söz vardır. Çok doğrudur.
Bu günlerde elimizden geldiğince tedbirlerimizi alalım. Korunalım, tavsiyelere uyalım, panik yapmayalım. Göreceğiz ki bir zaman sonra bu sıkıntıları unutuvereceğiz.
Mevlamız Aziz Milletimizi ve tüm İslam alemiyle insanlığı salgınlardan, afet ve felaketlerden korusun.