Hazreti Ömer'e ait olduğu söylenen " Adalet Mülkün Temelidir " sözü insanlık medeniyetinin vazgeçilmezi sayılacak üç kelimelik muhteşem bir yasal düsturdur.
Burada "mülk" ten kastedilenin esasen " Devlet " olduğu kabul edilir.
Yani, " Adalet Devletin Temelidir " de desek aynı şeyi ifade etmiş oluyoruz.
Günümüzde demokrasilerin bir türlü halledemediği konuların başında adalet sistemlerinin idealize edilmesi geliyor. Bakmayınız bizdeki sistemin durup durup tartışılmakta olduğuna. Dünyanın tüm ülkelerinde, özellikle de ileri ve medeni saydığımız toplumlarda en çok tartışılan şey adalettir ve adalet sistemidir.
Bir ileri demokrasiler birleşimi olduğunu kabul edebileceğiniz Avrupa Birliği'nin en önemli sorunları adaletle alakalı sorunlardır. Devamlı surette tartışılan bu önemli konuda baştan ayağa bir devrim yapılabilmesi de mümkün değildir.
Bunun sebeplerini şu üç başlıkta izah etmek mümkündür:
1-Dini inançlar ve geleneksel inanç sistemleri
2- Örf ve adetler. Yani sosyal hayatın motifleri.
3-Siyasal yapının ülkelerden ülkelere değişik olması.
Anlaşılacağı üzere bu üç önemli husus doğrudan " Hukuk" la alakalıdır. Esasen hukukun kimi kaynakları da bunlardır.
Demokrasi hukuk sistemlerinin çeşitliliği esasına dayanan bir yönetim sistemi değildir. Belli esaslar içinde sosyal hayatı düzenleyen vazgeçilmez bir müessese olan hukuk nizamı her ülkede belli farklılıklarla işletilmektedir.
Mesela " Avrupa Hukuku " tabirini çok kullanırız. Bir de başka hukuk sistemleri vardır. Mesela İslam Hukuku gibi. Ama bu sistemlerin hemen hemen hepsi bir diğerinden esinlenerek oluşturulmuştur. Çok eski çağlardan günümüze Roma Huıkuku diye bildiğimiz bir sistemin omurgasını teşkil ettiği Batı Medeniyetine dair Huku anlayışı ile İslam Medeniyeti'nin hukuk anlayışı temel farklılıklar içerir.
Bunların hepsi esasında insan haklarını tespit, tanzim ve teslim esasına dayandığı için, daima umumi bir tartışma ya da cihanşümul bir anlayış farklılığından doğan zıtlıkları, anlaşmazlıkları, sürtüşmeleri doğurur. Adalet anlayışında farklılıklar bir türlü giderilemez.
Ama genel olarak değişmeyen bir husus vardır ki, o da şudur:
" Kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalim " olmaktadır.
Adaleti herkesin kendi anlayışına ve fertler düzeyinde keyfi bir algılama ile yürütülebilecek bir sistem olarak görür isek, bu hal devlet sisteminin her şeyden önce demokratik değil, teokratik bir yapıya dönüşmesi sonucuyla karşı karşıya kalırız.
Toplumsal adaleti daimi ve düzenli sağlamanın yolu ise kamu otoritesinin gücüyle mümkün olabilir. Yani kuvvete dayalı bir adalet sistemi şarttır .Aksi takdirde mahkemelerin verdiği kararları kim hangi yöntem ve sistemle uygulattırabilecektir.
Ama Adalete dayanmayan, yani adil olmayan kuvvet de zulme dayalı bir mekanizmanın aracı haline gelir.
Gelelim bizim ülkemizde gündemden bir türlü düşmeyen adli sistem tartışmalarına:
Bu tartışmalar dün de vardı, bu gün de var ve yarın da olacaktır.
Gelişen, büyüyen, sorunları, ihtiyaçları çeşitlilik arz eden ve yeniliklere uygun yasal düzenlemelerin de zorunlu hale gelmesi doğaldır.
Bir örnek vermek gerekirse; Yıllar önce sosyal medya diye bir şey var mıydı? Bu gün sosyal medya aracılığı ile hukuki sorun ve neticeler doğuran bir yığın meseleyle karşı karşıyayız. Ticaretin bile bu yolla yapıldığı, küçük alışverişlerin de bu yeni iletişim imkanlarıyla mümkün olduğu günümüzde, bu sahada hukuki anlaşmazlık ya da uyuşmazlık konularını düzenleyen yeni yasalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Sonuç olarak Türkiye'de yeni bir adli reform yapılmak isteniyor ise, bunun öncelikle Anayasal değişikliklerle zemini hazırlanmalı, sonra da;
Aciz olmayan tam bağımsız bir adli sistem, adaletle hizmet veren ve zalim olamayacak ölçülü bir kuvvet sistemi öngörülmelidir.
Zira Mülkün temeli olan ADALET, bir ülkede Yöneticiler dahil herkese lazımdır.