Türkiye'mizin karışık siyasi gündemini bir kenara bırakıp bu günkü yazımı Sudan'daki gelişmelere ayırdım.
Kuzey Afrika'nın en verimli ve zengin topraklarına sahip bu ülkenin başına gelenler tabir yerinde ise pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Yokluktan, sıkıntıdan, siyasi krizlerden bıkıp usanan halk günlerce sokağa döküldü ve Devlet Başkanı Ömer El Beşir ile Hükümetini protesto etti. Sonunda da Sudan ordusu darbe yaptı.
Sudan'a 28 Kasım 1987'de gitmiştim. O tarihlerde General Siad Barre'nin iktidarda olduğu Somali'yi, daha sonra Daniel Arap Moi'nin iktidarda olduğu Kenya'yı ve yine Müslüman bir General olan Hisene Habre'nin ülkesi Çad'ı gezdikten sonra son durak olarak Sudan'a gelmiş ve 10 gün kadar bu ülkeyi tüm yönleriyle tanımaya çalışmıştım. O tarihlerde Türkiye Gazetesi'nde bu ülkeler hakkında yazdığım seri röportajları da yayınlamıştım.
Sudan'a yaptığım bu gezi sırasında Sadık El Mehdi isimli bir şaşkın iktidarda idi. Bu adamı İngilizler yetiştirrmişti. Ülke tarihinde bir döneme kapkara damgasını vuran meşhur " Mehdi Tarikatı" nın kurucusu Muhammed Mehdi'nin torunu olan bu şaşkın tam bir Türk düşmanıydı. Ama halkı cahil ve sapık Mehdi Tarikatı'nın kalabalık olduğu ülkeye bu adamın Başbakan olması Batılılarca uygun görülmüş, bir darbe ile devrilen Cafer El Nimeyri'nin yerine bu yeni Mehdi getirilmişti.
Mali yönden çok zor durumda olan Sudan'a rahmetli Özal Ekrem Pakdemirli Merhum'u göndermiş, Müslümanlara acıdığımız için de 40 Milyon Dolar'lık mali yardımda bulunmuş idi. Bu para Sudan için o tarihte çok önemli bir yardım sayılıyordu. Ne varki, iktidardaki Başbakan Sadık El Mehdi bir televizyon konuşmasında güney Sudan'daki bölücülük hareketlerini kastederek bir televizyon konuşmasında, " Dedem Mehdi Osmanlıları nasıl ülkemizden sürdü çıkardı ise,biz de Güney Sudan'daki bölücüleri sürüp bu ülkeden çıkaracağız " demişti.
Bu adamın dedesi Muhammed Mehdi'nin kim olduğunu hatırlatmadan geçmek istemiyorum. Aslında Mehdi adı takma adıydı. Bir sapık Mehdi tarikatı kurmuş ve kendisinin Allah tarafından görevlendirilen Mehdi olduğuna insanları inandırıp, "Kafirlerle Müslümanları ayırt edecek ve kafirleri yok edeceğim " demişti. Kendisini Allah'ın koruduğuna ve kimsenin kendisine zarar veremeyeceğine herkesi ianandırmıştı. Halkı zulüm altına inim inim inleten bu sapık zalim bir gün kendi öz kardeşi tarafından halkın önünde konuşma yaparken yere yıkılmış ve boğazı kesilerek katledilmişti. Bu cinayet sırasında kardeşi O'na, " Yalancı, haydi Mehdi isen kendini koru bakalım sahtekar " diye bağırmış ve müritlerinin gözü önünde katletmişti.
İşte yıllar sonra Sudan'ın başına getirilen Sadık El Mehdi bu sapığın torunu idi.
Çok geçmeden bir darbe ile iktidardan düşürüldü. Nereye gittiği veya götürüldüğü bile meçhul iken, bir türlü istikrara kavuşamayan ve en kötüsü de ülke zenginliklerinin bulunduğu Güney Sudan'ın bu ülkeden ayrılmasına yol açan siyasi gelişmeler yaşandı.
Güney Sudan Komünist bir General olan John Garang'ın liderliğinde ayrı bir yönetim oluşturdu. O bölgeden Müslüman halk çıkarıldı, sürüldü. John Garang'a Etyopya ve Küba askeri destek vermişti. Avrupa'dan ise Almanya ve İngiltere bu bölünmeden yararlanıyordu. Yani sömürü düzeni devam ediyordu.
Bu bölünme sürecinde İktidarda Ömer El Beşir ve adamları vardı. Güney Sudan'la Federasyon olmayı ve geçinerek yaşamayı denediler. Olmadı. Binlerce insan katledildi. Ömer El Beşir bu katliamların tek sorumlusu ilan edildi ve Batılı ülkeler O'nu tanımadılar.
Güneyin Bölücü lideri John Garang bir uçak kazasında öldü. Suikast olduğu iddia edildi ama kimse üstüne gitmedi.
Bir kaç gün önce Sudan halkı tekrar ayaklandı. Çünkü ülke tam anlamıyla perişanlığa mahkum edilmişti. Fiili bir baskı ve ambargo altında idi. Sonunda askeri darbe oldu. Darbeci General bir gün sonra " Ben bu işin başında olmayı bırakıyorum " deyip çıktı. Yerine başka birini darbe Lideri ilan ettiler. O da ilk açıklamasında sivil hükümetin iş başından gitmemesi taraftarı olduğunu açıkladı.
Anlayacağınız, imkanları sıfıra müncer hale gelmiş Sudan'da devlet her açıdan çökmüş görünüyor.
Darbeciler neden darbe yaptıklarını ve neyi düzelteceklerini bilemeden bu işi yaptıklarını iki günde anlamış oldular.
Demek ki çok sık askeri darbe yapılmasının bir faydası (!) da bu gerçek durum ve gelişmelere yol açabilmesi oluyor.
Neyse;
Yazık oluyor Sudan'a. Nil'in suladığı milyonlarca Hektarlık verimli arazilerde pamuk yetiştirip satsalar ihya olurlar. Ama maalesef zenginlikleri yabancılarca sömürülen, kaynakları zayi edilen bir İslam ülkesidir Sudan.
Şimdi, gezip gördüğüm bu ülkeyi nasıl bir sonun beklediğini gerçekten merak ediyorum.
Nasip olsa, bir kez daha ziyaret edip, Nil'in kenarında bir hurma ağacının gölgesinde KARKADEH şurubu içmeyi çok arzu ederim.
Sudan'daki birçok dostuma buradan selam ve dualarımı gönderiyorum. Allah yardımcıları olsun.