Bizim ülkede akıllı çoktur ya, şimdi herkes Devletin bundan sonra nasıl yönetileceğine dair akıl vermeye, Devlet Yetkililerine ve özellikle de İktidarın Başına akıl vermeye başladılar.
Bu " Akıldaneler " bazı konularda kendilerinden beklenmeyen öyle eleştiriler yapıyorlar ki şaşırıyor insan.
Bu gün eleştirdikleri konuları dün " İsabet buyurdunuz efendim " yalakalığı ile ve tam teslimiyet içinde onaylıyorlardı.
Onlara göre dün demokrasi de neymiş, Türkiye kendine özgü bir sosyal yapıya sahip. Bu demokrasi denilen şey bize bir kaç numara büyük geliyordu.
Bu gün o görüşlere değer verip bazı konularda demokrasiyi ve kurallarını bir kenara iteleyenlere " Dikdatör " deyip çıktılar.
Oysa Hükümdarlık ya da başkaca düşünüldüğünde " Hanedanlık " artık Türkiye'nin asla kabul etmeyeceği bir yönetim biçimi idi.
Hükümdarlık ya da başka deyişle " Hanedanlık " Demokrasilerde iktidar alternatifi olamazdı.Çünkü demokrasiler geriye dönüşe asla imkan sağlamayan rejimlerdir.
Darbelere rağmen demokrasi yaşatılabilmektedir. Eksiği gediği olsa da...
Çünkü demokrasi insan oğlunun yönetim şekli olarak kat ettiği en önemli mesafedir.
Demokrasilerde İktidar ülkesini iyi yönettiği sürece kabul görür ve işine devam edebilir.
Oysa hükümdarlıklarda, diktatörlüklerde durum böyle değildir.
Demokrasilerde iktidarın işbaşına geldiği andan itibaren yönetimde oluşmuş bürokratik yapıya ve kurallarına aykırı iş yapması mümkün değildir.
O sebepledir ki, çoğu iktidarlar kendilerine direnen Bürokrasi kesimini şikayet edip dururlar. Çünkü bürokraside makamları dolduran bürokratlar ellerindeki kanunlara ve yönetmeliklere göre iş ve işlem yaparlar.
Bu işleyişi değiştirmek, bürokrasiyi iktidarın öngördüğü kimi idari tasarruflara göre iş yapmaya zorlamak bir " Değişim Krizi " ne yol açmaktadır.
Böyle olunca da değişime karşı direniş başlamaktadır.
Rasyonaliteye bağımlılık bir süre sonra iktidarların değişiklik planlarına karşı kişisel direnmelere de yol açabilmektedir.
Bu durumda Devlet Aygıtında işler tavsamaya başlar.
Anayasal olarak rejimim kökten değiştirilmesi imkansızdır. Demokrasilerde sadece makyaj değişikliği mümkündür.
Türkiye'nin yarı başkanlık sistemine geçişle birlikte yaşadığı siyasal sarsıntının sebeepleri bu izahların içinde yatmaktadır.
Evet bir Anayasa referandumu ile yönetim biçimini değiştirelim, yeni şekle göre bürokrasiyi ve devlet idaresinin çarklarını yenileyelim dedik. Ama her nedense bu reform sayılabilecek değişikliğin devamını bir türlü getiremedik.
Mevzuat alanında yapılması şart olanları hala yapmadık. Sadece Hükümeti Meclis dışından kurduk. Cumhurbaşkanı'na Başkan demeye başladık. Ama gerekli olan reformları ve idari konularda olması gerekenleri yapmadığımız için de birileri ülkenin Cumhurbaşkanı'na sataşıp duruyor. Çoğunlukla da haklı bulunuyorlar.
Hulasa dün bu iktidarın her icraatına ayetle gelmiş emirler gibi destek verenler gün gelmiş ilk şikayet edenler olmuştur.
Çıkarları zedelenen, avantadan elde ettikleri dünyalıkları kesilen, iktidardan artık destek alamayan bir kesim açık bir biçimde İktidara desteğini çekmeye başlamıştır.
Bundan böyle bizi yönetenler artık oturup kime ne yaptı ve karşılığında ne görddü bunu bir düşünmelidir.
Siyaseten de bu konuyu ve yeni yönelimleri çok iyi değerlendirmeli ve elinden tutup adam ettiklerinin kimler olduğunu iyice gözden geçirmelidirler.
Bir iktidara akıl vermeye yeltenenler çoğaldıkça, çıkarcıların çamur maskeleri de dökülüyor demektir.
Aman bu konuya artık dikkat edilsin. Çünkü ülkemizin içinde bulunduğu durum ve karşı karşıya olduğumuz meseleler aldanmaya ve aldatılmaya gelmeyecek kadar önemlidir.