Büyük bir Mütefekkir diyor ki:
" Ya Rab, ne eksilirdi deryayı izzetinden;
Ya aklım olmasaydı, ya Dehre gelmeseydim."
Yüce Rabbimizin biz insanlara bahşettiği en önemli nimet AKIL'dır.
Akıldan noksanlığı olanlara ahirette hesap sorulmayacağı söylenir. Zira onların akılsızlığı sebebiyle sorumluluğu da yoktur.
Yüce Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam, aklın önemini şu muhteşem tespitleriyle anlatmışlardır:(Mealen)
" İnsanoğlu aklı sayesinde iyiyi kötüyü ayırt eder. Güzeli çirkini, acıyı tatlıyı, hayırlı olan ile hayırsız olanı, ölümün mutlak ve hak olduğunu sonuçta bir hesap gününün geleceğini aklı sayesinde düşünür ve sağlığının kıymetini bilir. Başkalarının hak ve hukukunu gözetir, kimseye kötülük yapmaz. Öleceğini bildiği için varsa evladı iyaline, eşine kimselere muhtaç olmayacak şekilde, helalinden bir dünya maişeti temin eder. Allah Teala'nın men ettiği şeylerden kaçınır, emir ve nehiylerini hiç bir zaman aklından çıkarmayıp öylece hayatını yaşar."
Sonuçta her canlı ölümü tadacaktır.
Bizler de bir gün dünyadan gelip geçmiş nice insanlar gibi ölümle karşı karşıya gelecek ve bu hakikatin aklımız sayesinde nasıl olabileceğinin nefsi tefekkürünü yaptığımızda, hayatımızın ölüm sonrası hesabının sorulacağı günü toprak altında da müthiş bir korku ve endişe içinde beklemeye başlayacağız.
Zira Aklımız var ise, bu aklın sorumluluğu ve bedeli denilebilecek bir hesap gününü kabirde çürüyecek kemiklerimiz bile titreyerek bekleyecek.
Akli melekeleri yerinde olmayan ve bizlerin "" DELİ " diye vasıflandırdığımız insanlarda bile ölüm sonrasına dair derin bir düşüncenin şu ya da bu şekilde varlığını keşfetmek mümkündür.
Yeri gelmişken, bir tarihler Elazığ tımarhanesinde yatarken " Bir delinin Allah'a mektubu " başlıklı şaheserinden bir bölümü sizlere arz etmek isterim.
Aslında bir " VELİ " olan bu deli 1965 yılında vefat etmiş olan derya gibi bir akıl ve feraset ehli imiş. Uzunca mektubunda aklı olmayışının da bir nimet olduğunu bakınız nasıl ifade etmiş:
" Şeriatın iptal, tarikatın ihmal, hakikatin ihlal ve Mü'minlerin iğfal edildiği bir zillet ve rezalet döneminde bana akıl verseydin mes'uliyetimi arttırırdı. "
Akıl fukarası olduğunu biliyor. " Aklım olsaydı mes'uliyetim artardı " derken, tamamen mes'uliyetsiz olmadığını ve kendisinden de hesap sorulacağını biliyor.
Günümüze bu Veli'nin tespitlerini daha da katı ve daha çarpıcı bir şekilde yaşadığımızı görüyor ve biliyoruz. Onun bu mektubundan aldığım satırları tekrar tekrar okur ve günümüzde yaşadıklarımıza derinlemesine bir tefekkür penceresinden bakarsanız, " Vay halimize. Aklımızda bir noksanlık mı var? " diye irkili veririz.
Sosyal hayatımızda, siyasette, meslek icrasında, iş hayatımızda, insani ilişkilerimizde, ülkemizin ve Milletimizin içinde bulunduğu durum ile sorunlarımıza bakışımızda AKLIN emrettiğini mi yoksa NEFSİN emrettiğini mi yapıyoruz?
Cenabı Hak bu aklı bize boşuna mı verdi?