Avrupa kıtasının ulus devletleri gibi , dünyanın diğer bölgelerinde var olan devletlerin de küresel sermayenin ve uluslar arası tekelci şirketlerin saldırılarına karşı kendilerini koruyabilme doğrultusunda , büyük bölgesel birliklere yönelerek kendilerini bölgesel birlikler üzerinden koruma hakları doğal olarak vardır . Küçük ve orta boy ulus devletler küresel emperyalizmin sömürgeci saldırılarına karşı harita üzerinde bulundukları yerlerde ,kendilerini koruyabilme doğrultusunda bölgesel birliklere yönelebildikleri gibi , gene bu doğrultuda kendi aralarında geliştirdikleri çeşitli birlik ve dayanışma modelleri üzerinden , çeşitli alternatif oluşumları öne çıkarabilmektedirler .Kuzey Amerika, Güney Amerika , Afrika kıtasının kuzey,güney,doğu ve batı kısımları ,Asya kıtasının benzeri bir biçimde doğusu ,batısı , güneyi ve kuzeyi de gelecekte Avrupa kıtasına benzer bir doğrultuda çeşitli bölgeselleşme plan ve projelerinin uygulama alanları olabilirler . Benzeri bir biçimde dünyanın merkezi coğrafyasında da bölgeselleşme eğilimleri uzun süredir devam edip gitmektedir . Bu tür plan ve projelerin emperyalist güçler tarafından orta alandaki ülkelere zorla dayatılması yüzünden , üç tek tanrılı dinin ortaya çıktığı için kutsal topraklar adı verilen merkezi coğrafya da bir türlü barış sağlanamamakta ve soğuk savaş sonrasında bu bölge sürekli bir savaşa ve sıcak çatışmalara sahne yapılmaktadır . Bölgede var olan devlet yapıları , Avrupa türü küçük devletlerin çok ötesinde bir büyüklüğe sahip olduğu için , küresel emperyalizmin merkezi olarak bu coğrafyanın ortasına zorla dayatılmış olan İsrail devletinin odağında yer aldığı yeni bir tür bölgeselleşme olgusu, bütün merkezi coğrafya ülkelerine dıştan kumandalı ve dayatmalı bir biçimde zorlanmaktadır . Merkezi alan devletlerinin de tıpkı Avrupa devletleri gibi bir araya gelerek bir büyük bölgeselleşme olgusunu gerçekleştirerek, kendilerini bu yoldan koruma ve savunma hakları varken ,bölge dışı emperyal güçler ve onların temsilcisi olarak, bu coğrafyadaki Filistin toprakları işgal edilerek sonradan kurulmuş bir Siyonist devletin baskılarıyla, farklı bölgeselleşme modelleri devreye sokularak ,dünya barışını tehdit edecek ve üçüncü bir cihan savaşına gidebilecek yolları tetikleyebilecek sıcak çatışmalar birbiri ardı sıra gündeme gelerek , doğal yollardan sağlanabilecek bölgeselleşmenin önü kesilmeye çalışılmaktadır .
Dünya tarihi açısından merkezi alan ele alınırsa , bu coğrafya da ya sürekli çekişme ve çatışma yolu ile savaş , ya da bir büyük bölge devletinin hegemonyası sayesinde sürdürülebilen bir barış ortamı olduğu görülebilmektedir . Roma, Bizans, Hazar ,Selçuklu ve Osmanlı gibi büyük bölge devletleri olduğu zaman, merkezi alanda daha kalıcı barış düzenleri kurulabilmiş ama böylesine büyük bölge devletlerinin dağılması sürecinde ise bu bölgede doğu-batı ve kuzey-güney ekseninde emperyal güçlerin hegemonya savaşları görülmüştür . Üç kıtanın kesişme noktasında dünya kıtalarının merkezi alanı olarak öne çıkan Balkanlar-Orta Doğu- Kafkasya hattında, siyasal gelişmeler kıtalar arası ve emperyal güçler arası sürekli çekişme ve çatışmaların yaşandığı süreçler birbirini izlemiştir . İmparatorluklar dağılırken ortaya küçük devletçikler çıkmış ama bir süre sonra bunların içinden bir tanesi güçlenerek öne çıktığı zaman eski imparatorlukların yerine alan yeni bir bölgesel hegemonya düzeni kurulabilmiştir . Merkezi coğrafya , orta alanda kurulan bir büyük devlet ya da imparatorluk üzerinden yönetildiği zaman , barış içinde bir bölgeselleşme yapılanması gerçekleştirilebilmektedir . Bu gibi durumlarda Pax Romana ,Pax Bizantica, ya da Pax Ottomona gibi barış yapılanmaları bölgesel büyük devletin gücü sayesinde gerçekleştirilebilmekte ve böylece dünya barışı sağlanabilmektedir. Üç kıta arasında yer alan bu merkezi alanda kurulan bölgesel büyük devlet yapılanmaları her aşamada kıtalardan gelen büyük güçlerin merkezi alana saldırmaları yüzünden tehlikeye girebilmektedir . Romalılar , Haçlılar, İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar batıdan gelerek merkezi alana egemen olmak istemişler , Yahudiler ise İngilizler ve Amerikalıların sırtında bölgeye gelerek kendi Siyonist egemenliklerini kurmak istemişlerdir . Cengiz Han , Timur Han ya da İlhanlılar , Persler gibi siyasal güçler de, bölgenin doğusunda kalan Asya kıtasından gelerek gene merkezde kendi egemenliklerini tesis etmenin yollarını aramışlardır . Merkezi coğrafyada yaşayan topluluklar bir araya gelerek büyük bir bölgesel devlet kurabildikleri durumlarda, kıtalardan gelen her türlü saldırılara karşı kendilerini koruyabilmişlerdir..
Türkiye Cumhuriyeti , dünyanın merkezi coğrafyasını elinde tutmuş olan Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarındaki Türk hegemonyasının uzantısı olan bir orta alan devleti olarak , merkezi coğrafyaya yönlen bütün bölgeselleşme plan ve projelerinin birinci derecede hedefi konumunda bulunmaktadır .