Ben onu büyüklerimden ilkin “ Karaoğlan “ diye, duydum.
Yaşımız biraz büyüyüpte siyasete aklımız az ermeye başlayınca kendi siyasi penceremizden hep karşısında olduk. Ülkemizin artık gelenekselleşmiş bir “ ölümden sonra kıymet bilme “ hali var. Belkide ölümden sonra insanlara karşı bazı aksi duygularımızı kaybedip daha tarafsız bakıyoruz.
İlk adıyla beraber Mustafa Bülent Ecevit’in siyasi hayatını ve mücadelelerini bir köşe yazısına sığdırmanın mümkünatı yok tabi, ben sadece hayatından bazı kesitler aktarmaya çalışacağım.
Anne tarafından dedesi olan Medine Harem Şeyhi Hacı Emin Paşa'dan kendisine kalan Medine'deki çok yüklü ( yüz milyonlarca dolar değerinde ) bir mirası kendi kazanımı olmadığı gerekçesiyle 2005 yılında Türk hacılarının yararlanması koşuluyla Diyanet İşleri Başkanlığına bağışlamıştır.
94 yılında Çanakkale Şehitlikte ortaya çıkan yangın nedeniyle birçok ağaç yok olmuş şehitliğin etrafı nahoş bir manzarayla karşı karşıya kalmıştı. Bu duruma Ecevit kayıtsız kalmamış, sessizce oradaki arazisini satmış, tüm parayı orman oluşturulması koşuluyla Orman Bakanlığı’na bağışlamıştı. Yine Antalya’daki orman yangınından sonra oradaki ufak bir arsasını da satarak yanan ağaçların yerine fidanlar dikilmesini sağlamıştı Ecevit.
Varlıklı bir aileden gelen Karaoğlan ailesinden kalan hemen hemen tüm mirası yurdu ve yurdunun insanına bağışlamıştı.
Rahşan Hanımda kendi birikimleriyle aldığı ufak bir evin tapusunu kızlarıyla gecekonduda yaşayan bir gaziye devretmişti.
Başbakanlık aşçısı anlatıyor: “ Ecevit yeni başbakan oldu. Konuta yerleştiğinde beni çağırdı. "Evladım devlet bana maaş veriyor. Bütün yedigimizin içtiğimizin parasını benden alacaksın. Sakın devletin tek bir zeytin tanesi boğazımdan geçmesin" dedi. Bir gün peynir kalmamış. Gittim kendisinden para istedim. Bütün ceplerini yokladı, para çıkmadı. Rahşan hanıma seslendi, "tasın içinde 2,5 liralar vardı" dedi. Bir tane buldular verdiler. “ Ağlamaya başladım…. Sanırım yetim hakkını korumak buydu. Başbakan olduğu sürece eşiyle beraber hep maaşla geçindiler ve devletin bir kuruşuna el sürmediler. Tüm elbiseleri bir gardrobu doldurmuyordu. Lüks makam arabalarına filan hiç binmediler. Anadolu seyahatlarında hep partililerinin evlerinde kaldılar çünkü otel paraları yoktu. Karaoğlan öldüğü zaman tüm anılarını ve notlarını eşi İş Bankası yayınlarına verdi ve gelen gelirin topluma ait olduğunu söyleyerek Mehmetçik Vakfına bağışladı.
Siyasi olarak beğenmeyebilirsiniz ama lise mezunu olmasına rağmen İngiltere’de üniversitede ders verdi, kitaplar yazdı, çevirmenlik yaptı, gazetecilik yaptı, şiirler yazdı. Ülkenin kurucu partisi koskoca Chp de İsmet Paşaya karşı kongre kazanıp partisini “ ortanın solu “ diyerek yeni bir yörüngeye oturtup seçim kazandı.
Kendisini altı oktaki milliyetçilik konusunda eksik kaldığı şeklinde eleştirenlere şu cevabı da efsaneydi : “Biz milliyetçiliği; sokak duvarlarına değil,
Kıbrıs’ın dağlarına topraklarına,
Ege’nin deniz yataklarına yazmışız.
Biz milliyetçiliği Batı Anadolu’nun haşhaş tarlasına yazmışız.”
Kendisinin çevirisi ve kendisiyle özdeşleşmiş bir şiirle yazıyı bitirelim.
Namuslu dürüst bir büyük devlet adamına rahmet ve minnetle….
ADAM OLMAK
Rudyard KİPLİNG
Çevrende herkes kendini kaybeder
Bunun da suçunu sana yüklerken
Sen kendine hâkim olursan eğer,
Bütün âlem senden şüphe ederken
Hem yer bırakır o şüphelere
Hem kendine inanabilirsen;
Bekliyebilirsen usanmadan,
Yalanla karşılamazsan yalanları,
Kendini evliya sanmadan
Affedebilirsen kin tutanları;
Hayale kapılmadan hayal kurabilir,
Kendini aldatmadan düşünebilirsen eğer;
Zafer ve bozgun, bu iki yalancı,
İkisi de gözünde bulmazsa değer;
Sözlerini evirip çevirenler
Sana tuzak kurarken aklınca
Gülüp geçebilirsen bunlara sen;
Ömür verdiğin işler yıkılınca
İşlere yeniden koyulabilirsen;
Döküp ortaya varını yoğunu
Bir yazı-turada kaybetsen bile,
Kayıplarını dolamaksızın dile
Baştan tutabilirsen yolunu;
Yüreğine «dayan» diyecek
Azimden başka şeyin olmasa da sen
Takıp dişini tırnağına
Sonuna kadar dayanabilirsen;
Halkla kaynaşıp asil kalabilir,
Krallarla dolaşıp alçak gönüllü olabilirsen;
Ne düşman ne dost incitemezse seni,
Ne küçümser ne büyültürsen hemcinsini;
Ve bilirsen her dakkanın değeri
Ne kadar yol, ne kadar emektir,
Senindir bütün dünya ve nimetleri,
Üstelik, oğlum, adam oldun demektir.