İnsanların birbirlerine dair nasıl hareket edecekleri ve nasıl düşünecekleri ve düşüncelerini ne şekilde ortaya koyacakları, toplumsal ahlakın teşekkülatına ve tezahürüne dair en önemli hususlardandır.
Meşhur bir hukuk kaidesidir: Zanla hüküm verilmez.
Zan ile kanaat ayrı şeylerdir. Adalet tevzi edenlerin Zan’la değil, delil ve belgeyle, şahit ifadesi ile hüküm kurdukları ve çoğunlukla da bir hakkın teslimi konusunda kanuni içtihatları esas aldıkları malumdur.
Kişilerin günah ve kabahatleri, suçları, bu açıdan, “ Suçun şahsiliği “ prensibiyle başkalarına asla yüklenemez.
Günümüzde toplumsal olayların bazen siyasi nedenlere dayandırılarak istenmeyen biçimde değerlendirildiği görülebilmekte ve “ Toplumsal suç “ kavramı gibi olumsuz bir düşünce ile kitleler yanlışa yönlendirilmek istenmektedir.
Örnek vermek gerekirse, bir siyasi protesto esnasında bazı kişilerin etraftaki dükkanlara, iş yerlerine, banka şubelerine, devlete ait araçlara zarar vermeleri, çoğu kez bu olayların gerisindeki tahrik odakları tarafından ya da düzenleyicileri tarafından sanki bir hakmış gibi gösterilse dahi, ya da bunların “ Toplumsal suç “ sayılması gerektiği yönünde iddialar ortaya atılsa bile, hukuk literatüründe yeri yoktur.
Bu konuda asıl değinmek istediğimiz husus ise, kendisine herhangi bir zan saikiyle suç yüklenmek istenen kişilerin toplum nezdinde suçlu kabul edilmesine dair girişimlerdir.
Hukukta, “Beraatı zimmet asıldır “ diye meşhur bir kavram vardır. Bu yaygın hukuki kabule göre, insanların suçu sabit olmadığı halde peşinen suçlu ilan edilmesinin çok yanlış olduğu bilinmektedir.
Ne var ki; “ Şuyuu vukuundan beterdir “ diye bir söz de var.
Herhangi bir suç isnat edilen insanların haklarında inşa edilmiş bir mahkeme kararı olmadan suçluymuş gibi gösterilmesi, günümüzde özellikle basın-yayın organlarının yaptığı hatalardandır.
Herhangi bir olay sebebiyle emniyet kuvvetleri tarafından gözaltına alınan kişiler hakkında “ Cani yakalandı “, “ Hırsız yakalandı “ gibi haber başlıkları işte bu türdendir.
Bu ifadelere rağmen sonuçta o yakalanan insanların mahkemelerde berat kararlarıyla temize çıktıkları görülmekte, ancak yine o insanların kendilerini, toplum nezdine ömür boyu zan altında ya da şüpheli durumda biriymiş gibi huzursuzluk duydukları görülebilmektedir.
Özetle, insanların zan altına alınmasına yol açacak fiillerden özenle kaçınmak gerektiği hususu izahtan varestedir.