İnsanoğlunun yaşamındaki en güçsüz, en yardıma muhtaç ve birilerine en bağımlı olduğu yaşları bebeklik yıllarıdır.
Bir de Türkiye’de emekli olduktan sonraki yılları.
Bu, ne yazık ki ülkemize özgü bir durumdur.
50 yıllık gazetecilik hayatımızda hep yazdık çizdik.
Ama bunca yıldır değişen hiçbir şey yok!
Emekli olup da hayatından memnun olan kaç emekli tanıyorsunuz bana söyler misiniz?. Gelecek mutlu günlerin hayalini kurarlarken yaşadıkları düş kırıklığının derin izlerini hüzünlü bakışlarında ve suratlarında açıkça görebilirsiniz.
Peki, bir dakika olsun dertlerini anlatabildiler mi sizce?
Yüzde doksanı yiyecek iki lokma ekmeği zor bulduğunu, temel ihtiyaçlarını bile karşılayamadıklarını öfkeli ve üzgün anlatacaklardır.
Konuşurlarken gözlerine bakın, onlardaki umutsuzluğu ve yılgınlığı, hayattan bezmişliği, uğradığı hüsranı ve düş kırıklığını göreceksiniz.
Yıllar ve yıllar boyu güç şartlara katlanarak çalışıp didinenler, bir gün emekli olunca sevdiği şeylerle uğraşarak geçireceği sessiz sakin günlerin hayalini kurar durur. Ancak öylesine bir düş kırıklığı yaşarlar ki, kelimeler yetmez.
İşte, rahat ve sorunsuz günlerin geleceği heyecanıyla gün sayarken karşılaşacağı sefaleti, çekeceği geçim sıkıntılarını aklının köşesinden bile geçirmeyen emekli adayı bütün günlerinin mutlu geçeceğini sanır.
Maaş kuyruklarında beklerken konuştuğum emeklilerin neredeyse tamamı emekli olmanın yoksulluk ve açlıkla eş değerde olduğunu ancak emekli olduktan sonra anladıklarını söylüyor.
Çaresizce şartlara boyun eğer ve bir de bakar ki, yoksulluk ve açlık kervanına kendi de katılmış sürüklenip gidiyor.
Eğer emekli maaşına takviye ek geliri yoksa süründüğünün resmidir.
On yıllar boyu devlete ödediği vergi ve sigorta primlerinin karşılığında kendisine verilen tam anlamıyla sefalet maaşına talim eder.
Böylece ömrünün geri kalanını mutlu geçireceğini düşünürken büyük bir düş kırıklığıyla yaşama küser, kurduğu hayallerin parça parça olduğunu görünce suskun ve üzgün hüsrana sürüklenirler…
Emeklilerin maaş kuyruklarında çektikleri çileleri, aldıkları üç kuruş maaşla yaşamak için gösterdikleri olağanüstü beceri hemen herkesçe bilinmesine karşın kıllarını bile kıpırdatmadan koltuklarında oturarak çözüm aramamaları, daha doğrusu bulmak istemeyişleri, onlara “Çok yaşadınız, artık ölebilirsiniz” demeye gelmekte.
Yazımızı güzel bir fıkra ile noktalayalım;
DEVEKUŞU
Çok yakışıklı ve karizmatik bir adam yanında bir devekuşu ile bara gitmiş. Herkes şaşkınlık içinde adama bakarken adam bara yaklaşmış: “Bana bir viski, ona da kırmızı şarap” demiş.
Gece boyunca içkiler içilmiş, yemekler yenmiş. Gecenin sonunda barmen bir kutu içinde hesabı getirmiş, adam kutuyu açmadan, elini cebine götürmüş ve çıkan parayı masanın üstüne koymuş. Sonra da devekuşu ile çıkıp gitmiş..
Bu garip olay üst üste bir kaç gece tekrarlanınca, barmen dayanamayıp adama sormuş: “Her gece cebinizden çıkan para ile hesap kuruşu kuruşuna tutuyor, bunu nasıl başarıyorsunuz?”
Adam gülümsemiş: “Bir gün karşıma bir cin çıktı ve üç dileğimi sordu. İlk olarak yakışıklı ve karizmatik olmayı istedim. İkincisi, ne almak istersem cebimde onu almaya yetecek kadar para olmasını…”
Barmen “peki ya bu kuş?” diye sormuş çekinerek.
Adam, “son dileğimde, yanımdan hiç ayrılmayacak uzun bacaklı bir piliçti” demiş.