Mustafa Kemal önderliğinde kurtuluş için mücadeleyi örgütleyen çalışmanın adı, mücadelenin ilk işlevinden, ilk hedefinden gelir: Ulusal Mücadele.
Devrimler ardından gelir. Ulusal Mücadele başarılamasaydı devrimlere sıra gelir miydi?
Mustafa Kemal ve halk bu milli mücadelenin içinde tanışıklıklarını derinleştirdiler. Halk Mustafa Kemal'e büyük güven duydu. Mustafa Kemal ile moral ve enerji buldu.
Mustafa Kemal ile kendine güvenini kazanan halk, Mustafa Kemal'e devrimler yolunda güven verdi, yol verdi.
Bunlar bir günde, bir saatte, kısa mesajlarla, propaganda ve iletişim kurnazlıklarıyla olmadı. Yaşamın içinde mücadele ateşiyle pişe pişe oldu.
Halkı korkutan, baskı ve zor uygulayan, halkı sindiren, kavramlara kendince anlamlar yükleyen, demagojiye, polemiklere yaslanmayı, sıkıştığı an gündem kaydırmayı yönetme sanatı sanan hiçbir anlayışa Mustafa Kemal asla iltifat etmemiştir.
Devlet yönetiminde bugün yaşadıklarımızın Atatürk'le bağdaştırılmasında çekilen zorluğu toplumsal şanssızlığımız saymalıyız, kaderimiz değildir.
Kader deniyorsa da Türk milleti kaderini değiştirmek azim ve kararını bir kez daha gösterecektir.
İlerici ve demokratik hak, hukuk ve adalete inanan partiler bugün bunun için vardır. Türk milletinin bu yoldaki her adımında katkı için vardır, tıkanan yolları yeniden açmak için vardır. Umut ve güven için vardır. Cumhuriyet ve demokrasi kaynaşması-bütünleşmesi vardır. Demokrasinin cumhuriyeti sahiplenmesi için vardır.
Evet arkadaşlar!
Bugün bizlere düşen en büyük vatan görevi, insan olarak, Türk olarak, analar ve babalar olarak, memleketimizin, milletimizin, genç nesillerin, evlatlarımızın, geleceğini düşünmek ve onlara mutlu bir istikbal hazırlamaktır. Bunun da yegane çaresi, Devlete ve memlekete sahip olmak, sahip çıkmaktır.
Bu ‘Mücadele’de görev alanları, başarı sağlayanları hatırlıyor, onların başarılarını alkışlıyoruz ama... Geçmişe dönük hatırlamalar, kutlamalar, alkışlar yetmiyor... Çünkü ‘Milli Mücadele’yi sürdürmeye mecburuz... Hem dışarıda hem de içeride bu mücadeleyi sürdüremez, sürdürmede başarılı olamazsak, yine ‘yok olma’ tehlikesiyle karşılaşabiliriz.
HER ŞEY GÜZEL OLACAK…
Öyküyü çoğunuz duymuşsunuzdur. İyilikten, güzellikten yana her adımı, her eylemi; her sözcüğü, her tümceyi daha çok insana yaymak, iğneyle kuyu kazılır mı umutsuzluğuna düşmeden insanca yaşamak hayallerimizi yaşatmak için bire bir-bine bin iletişimin dayanışmanın, paylaşmanın hesabıyla meşgul olmalıyız derim.
Öyküye dönelim: Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır: - Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun? Genç adam cevap verir: - Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar: - Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne fark eder ki,? Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır: - Onun için fark etti ama... Evet, yılgınlığa, karamsarlığa yer yok. Gelecek kendi ellerimizde. Onları iyi kullanalım.
Çünkü güzel günler inanın çok yakında, Her şey güzel olacak….