Her gün bir başka kadın cinayetiyle uyanıyoruz.
Türkiye’nin hatta dünyanın yıllardır kanayan yarası haline gelen ve halen de sürmekte olan kadına şiddet, alınan bütün tedbirlere rağmen ne yapılsa önlenemiyor.
Vicdanı olan herkesi sarsan her bir kadın cinayeti ve kadına yönelik erkek şiddeti, hayatları karartıyor.
Kadına yönelik şiddet hem dünyada hem de ülkemizde kanayan bir yara ve bir insanlık suçudur. Kadınların çeşitli bahanelerle şiddete maruz kalması ve yaşam haklarının elinden alınması maalesef her gün sarsıcı örnekleriyle karşımızdadır. Kadınların ve çocukların hayatını karartan cinayet, tecavüz, taciz vakaları, zorla ve erken evlilikler kadını kadın olduğu için ayrımcılığa maruz bırakan zihniyet yapısının yansımalarıdır.
Uluslararası sözleşmeler ve yasalarımız şiddeti besleyen zihniyet yapısı ve şiddet eylemleri ile mücadelenin en etkili araçlarıdır.
Yani anlayacağımız; İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi kapsamında yapılan bir sözleşmedir. Biz Avrupa Konseyi'ne tam üyeyiz. Bu anlaşma 2011'de yapıldı. Bu anlaşma Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine dönük bir uluslararası sözleşme.
Bence herkesin okumasını istiyorum bu sözleşmeyi. Yanlış yapmışız denilen ne var? İnsanı merkeze alacak şekilde bakmanız lazım. İstanbul Sözleşmesi, tamamen kadın odaklı bir sözleşmedir.
Bunun için bizce de ‘İstanbul Sözleşmesi’ ile kadınlarımız yaşamalı ve yaşatılmalıdır.
Çünkü, gazeteleri okuyunca, televizyon haberlerini dinleyince inanın tüylerimiz diken diken oluyor, içimizi tarifi imkansız duygular kaplıyor…
Bir söz vardır, “Dünyanın çivisi çıkmış” derler, söyleyenler o kadar haklı ki, şimdi ipler kopmuş, kimin eli kimin cebinde belli değil…
Şu güzelim Türkiye’ye şöyle bir dönüp bakın…
Uyuşturucu batağına saplanmış cıvıl cıvıl çocuklarımız…
Açlık ve sefalet gırtlağa dayanmış…
Gasp ve soygunlar gırla…
Kadına şiddet hemen hemen her evde…
Ve şimdi de sapıklık neredeyse moda oldu…
Küçük çocuklara tecavüz edip öldürenler, yolda yalnız gezen kızlarımıza ve kadınlarımıza tacizler pervasızca…
Uyuşturucu veya tecavüz sonucu hayatını kaybedenlerin ardından bizler sadece timsah gözyaşları döküyoruz…
Hani “Cennet kadınların ayakları altında” idi.
Ama bizler onların göz göre göre şiddete maruzluğunu seyredecek,
Tecavüze uğrayışını izleyecek,
Tacize uğramasına göz yumacak,
Katledilişinde timsah gözyaşları dökecek,
Doğduklarına pişman edecek, dünyayı onlara cehenneme çevirecek, sonra da “Cennet kadınların ayakları altında” diye yalakalık yapacağız…
Olmuyor beyler olmuyor!
Kadına şiddet biz erkeklere yakışmıyor!
Kültürün geliştiği bir ülkede, çağdaş, eşit, adil ve özgür bir toplum olur.
Ancak o zaman kadınlarımız da erkeklerimizle eşit haklara sahip olurlar.
Kadınlarımızın geri kaldığı toplumsal şartlarda toplumun ilerlemesi hiçbir zaman mümkün değildir.
Onun için, buradan açıkça söylemek isterim ki;
Bugün kadınlarımızın uğradığı ölüme varan şiddet bir kader değildir.
Kadın erkek el ele yaşadığımız olumsuz koşulları olumlu yapabiliriz. Yeter ki, kadınlarımız da sorunlarının bilincinde olsunlar.
Sorunlarını çözebilmek için el ele, omuz omuza versinler.
Kadın dayanışmasını hayatın her alanında yaygınlaştırsınlar.
VE kimsede ‘İstanbul Sözleşmesi’ne yan gözle bile bakmamalı…