Bugün bayram. Virüs illetinin gölgesinde bir bayram daha idrak ediyoruz.
Parası olanların, hijyen kurallarına da riayet etmesi kaydıyla bayram edecekler.
Yoksul halkımız ise kös kös evinde oturacak, çoluk çocuğu ile birlikte buruk bir bayram geçirecek.
Bunun tek nedeni gelir dağılımının adaletsiz dağıtılmasından kaynaklanıyor.
Çünkü ülkede kolaycılık, beleşçilik, hortumculuk, züppelik, saygısızlık, ırza göz koyma, hırsızlık ve de soygunculuk almış başını gidiyor.
Güzel yurdum, Türkiye’m bugün bu durumlara sürüklenmiş…
Ya bizim gariban emekliler!..
Onlar da düşmüş yaşam derdine…
Ölmek ile kalmak arasında gelip gidiyorlar…
Aldıkları 3-5 kuruşluk emekli maaşları ile kıt kanaat geçiniyor, eti kasapta elbiseyi vitrinde seyrediyorlar.
Zaten et yemek emeklinin neyine. Ne dişi keser, ne de parası yeter almaya.
İşte ülkemizin, emeklisine verdiği değer tam bu noktada.
Artık emekli işi yemeklerin sayısının artırılması gerekiyor.
Onun için bu bayram emeklilerimize bir yemek tarifi vereceğim.
Adı Emekli Yahnisi.
Adına bakıp da yanılmayın, içinde et falan yok, çok pahalıya da mal olmuyor. MALZEMELER:
1 Kilo patates, 2 Adet kabak 1 Soğan, Yarım Demet maydanoz, 5 Yumurta, Tuz, karabiber 1 Çorba Kaşığı biber salçası 2 Adet Yeşil Biber, 1 Kahve fincanı sıvı yağ, 1 tatlı kaşığı kekik pul biber.
YAPILIŞI:
Patatesleri küp şeklinde doğrayın. Soğanı ateşte pembeleştirin. Salça ve kabak koyun. Küçük doğranmış yeşilbiberle bir bardak su ilave edin. Kısık ateşte 15 dakika pişirin. Patateslerle kabakları tencerenin bir kenarına alın. 5 Yumurtayı kıyılmış maydanozla çırpın. Yavaş yavaş tencereye koyun. Karıştırarak 5 dakika pişirin. Karabiber, pul biber ve kekiği ilave edin. Sıcak veya ılık servis yapın. Emeklilerimizin ağzına layık, sağlıklı ve fıstık gibi bir yemek oldu.
Özellikle yaşı belli bir noktaya gelmiş olanlar için.
Adı yahni ama içinde ET yok.
Yani etsiz bir yahni.
Emeklilerimiz adına öyle pahalı yiyecek maddelerini kapsayan yemekler istemiyoruz.
Yazımı, bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla bitirmek istiyorum. Teşbihte hata olmaz derler, emeklilerimizden peşinen özür diliyorum.
Nasrettin Hocanın bir eşeği varmış. Her gün yemini yer, Hocanın işine bakarmış. Hoca bir gün demiş ki; “Yahu ben bu eşeğin yeminden biraz kısıntı yapsam, ne olur? Hemen düşüncesini uygulamaya koymuş. Eşeğin yemini yarı yarıya azaltmış. Bakmış eşekte bir değişiklik yok, hizmete aynen devam ediyor. Aradan bir zaman daha geçmiş, eşeğin yemini biraz daha azaltmış. Bakmış yine bir değişiklik yok, eşeğin hizmetinden memnun bir halde yemini biraz daha kesmiş. Eşek yine üzerine düşeni eksiksiz yerine getirmiş. En sonunda Hoca dayanamamış, “Ben bu eşeğe hiç yem vermesem ne olur ki ?” demiş ve yemi tamamen kesmiş. Eşek yine can havliyle zar-zor üzerine düşeni yapmaya devam etmiş. Ama bir gün Hoca, ahıra bir bakmış ki, eşek nalları dikmiş yatıyor. Hoca biraz üzgün biraz kızgın eşeğin başına dikilmiş“ yahu demiş ölecek ne vardı ki, tam da alışmıştın” demiş.
Emeklilerimizin durumu işte böyle.
Artık yavaş yavaş açlığa alıştırılıyor. Bir süre sonra da dört kolluyla “Er kişi niyetine, nasıl tanırdınız garibimi…”