Dört mevsim gelip geçer koca bir yılın içinden İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış ve bizler her mevsimi doya doya yaşarız, her mevsimin kendine has bir yaşam öyküsü vardır, vardır da asıl konumuz Sonbahar'dan bahsetmek, herkesin hüzün ayları dediği Sonbahar'dan...
Sonbahar; bir başka deyişle hazan yani hüzün mevsimi. Kısalan günler, sararan yapraklar, yağan yağmurlar ve esen serin rüzgarlar hangimize hüzün vermez ki?... Kimimiz gelip geçen ömrümüze yanarken, kimimiz sevgiliyle geçen güzel yaz günlerinin özlemini duyarız. Ya da yaz mevsimiyle gelen Sonbaharla veda eden yaz aşklarımı yakar içimizi. Bu dört mevsimden biridir sohbetlerde en çok konuşulan hazan mevsimi, aşk, meşk ve sevda üçgeninin bu aylarda hüzünlere sarılması, hazan da sararıp dökülen yapraklar sonucunda ağaçların yapraksız çıplak kalması, aslında doğanın yeşillikten arınıp sararıp solması insanlara hüzün veren yanıdır bence. Hüzün Sonbaharın sarı yapraklarında mı gizlidir?... Yoksa tüm yaşanmışlıkların irdelenerek gözden geçirildiği mevsim midir?...
Her Sonbahar gelişinde hüzne bulaşan insanlar tüm dertlerini, sevinçlerini, aşklarını, sevdalarını heybelerine doldurmuş şekilde karşılar Sonbahar'ı ve ağaçların yapraklarını döktüğü gibi dökerler heybelerinden tüm biriktirmişliklerini...
İnsanlara daha çok hüzün bulaşır Eylül ve Ekim aylarında, Eylül de sararan yapraklar Ekim'de dallarına veda eder Kasım'da dökülen sarı ve kahverengiye dönüşen yaprakların güzelliği ile toprak haşır neşir olur ya... İşte o zaman sevgiler, aşıklar, evliler ya el ele dolaşır, ya da ayrılıklara dönüşür. Sonbahar'ın çocukları olan Eylül ve Ekim aylarının suçu mudur yoksa doğanın kanunu mudur bu. Büyük şehirler de yaşayanlar beton yığınlarının arasında Sonbaharın bu güzelliğini pek yakalayamazlar ama kırsal kesimde yeşilin bol olduğu köy ve kasabalar da Sonbaharın güzelliğine doyamazlar... Bu yüzdendir köy ve kasabalar da hüzünlü yüzlerin çoğunluğu, büyük ve betonsel yığıntılarla dolu şehirlerimizde hüzün değil mutsuzluk ve yorgunluk dökülür insanların yüzünden...
Sonbaharı yazmakla bitmez uzun hikayeleri vardır Eylül, Ekim ve Kasım'ın... Noktalarken yazımı Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Sonbaharı anlatan güzel ötesi bir şiirini paylaşayım istedim...
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Ağaçlar bükmesinler n’olursun boyunlarını Neden akşam oluyorum tren kalkınca Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum Öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki Az önceki çiçekler nasıl da diken diken Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı Nerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç…