Haftaya büyük bir maç var taraftarları maç heyecanı şimdiden sardı, dünya derbisi diye adlandırılsa da bu maç bir İstanbul derbisi.
İki ezeli rakip Galatasaray ve Fenerbahçe'ye dostluk adına bol şanslar diliyorum. İyi olan kazansın derlerse de inanmayın, iyi oynar kaybeder, kötü oynar kazanırsın böyle derbilerin kaderidir bu, bir nevi şans oyunu işte top kimi severse o takım kazanacaktır.
Kim kazanırsa kazansın ama asıl kazanan dostluk olsun. 35 Küsür yıldır stadyuma gidip derbi maç izlemedim ama sizlere hiç unutamadığım bir derbi anımı paylaşmak istiyorum. O yıllarda ki seyirci ile bugün ki seyirciyi kıyaslama açısından... Tarih 3 Mart 1968 Pazar Günü Saat 17.30 yani 67/68 futbol sezonu oynanıyor.
O tarihler de şimdiki Beşiktaş Vodafone stadyumu Mithatpaşa Stadyumu idi, İstanbulda ki bütün derbiler bu stadyumda yapılırdı. Çünkü Galatasaray'ın Alisamiyen'i, Fenerbahçe'nin Şükrü Saraçoğlu stadyumu yoktu... Neyse bu hikaye anlatmakla bitmez her stadyumun kendine has bir yapılış şekli vardır. Bunlara sonra ki yazılarım da değiniriz. 15 yaşımdayım Ortaköy'den yürüyerek Mithatpaşa Stadyumuna geldim, ilk defa bir futbol maçı izleyeceğim içimde büyük bir heyecan kalbim de yerinden fırlayacak gibi birde Fenerbahçe'liyim ya sarı lacivert atkım boynumda.. İlk defa bir Stadyuma geliyorum nereden nasıl girilir bir bilgim yok karıştım kalabalığın arasına bütün taraftarlar yan yana yürüyor, ellerinde bayraklar, flamalar şarkılar, türküler söyleniyor atmosfer şahane..
Neyse büyük bir heyecanla girdim stadyuma nasıl kalabalık iğne atsan yere düşmez gözüm sahada, buldum boş bir koltuk oturdum heyecandan atkımı elime almışım sallayıp duruyorum. İki takımın futbolcuları sahaya çıktı ısınma hareketleri yapıyor ne hoş, küfür yok, kızmak yok, kışkırtıcı tezahürat yok ortam harika. Yanımda oturanlar Metin buraya, Metin Buraya diye başladılar tezahürata ve tam karşımda duruyordu Metin OKTAY. Taraftarı selamladı sonra santraya doğru koştu. Ve ben Yılmaz ŞEN hayranı bir taraftar olarak başladım bağırmaya Yılmaz buraya, Yılmaz buraya fakat o da ne etrafımda çıt yok herkes dönmüş bana bakıyor ama kimseden kötü bir haraket yok. Sadece bakıyorlar sadece Yılmaz buraya diya bağıran bir çocuğa..
Kafamı kaldırıp etrafıma baktım ki ne göreyim her yanım Galatasaray forması, bayrağı, flaması.. Meğer ben Galatasaray'lıların arasına oturmuşum. Yanımda genç bir adam sen Fenerbahçe'lisin niye buraya oturdun karşı tarafa geçmen lazım dedi ama imkanı yoktu karşı tribünlere geçmeme. Gülümsedi otur istediğin gibi de tezhürat yap dedi.. Neyse maç başladı, tribünler yıkılıyor tezahürattan yanımdakiler Cim bom bom diye tezahürat yapıyor ben Fener diye bağırıyorum.. Fenerbahçe 9. Dakika da Ogün'ün attığı golle 1-0 öne geçince ben fırladım yerimden Gooooolll diye etrafımda çıt yok ama kimseninde kızdığı ve küfür ettiği yok keyfim yerinde, 35. Dakikada Yaşar Mumcuoğlu bir golle durumu 2-0 yaptı ve ben yine aynı şekilde fırladım yerimden Gooooolll diye bir çığlık daha. Devre arası oldu Galatasaray seyircisi suskun ben yerimde kıpır kıpırım heyecandan. İkinci devre başladı 47. Dakika da Abdullah Çevrim durumu 3 -0 a getiridi ve ben Goooolll diye fırladım yerimden ama oturmak mümkün olmadı havada asılı kaldım ve eller üstünde tribünlerin dışına doğru yol aldım. Kimseden ne bir küfür ne de bir kötü söz duymadan sessizce ayrıldım stadyumdan..
Yine büyük bir heyecanla yürüyerek Ortaköy'e döndüm... Sonradan anladım ki Galatasaray seyircisi bana değil Metin Oktay'ın tekme attığı Yılmaz Şen'e tezahüratım yüzünden beni stadyumun dışına atmış.. Tabi ki olay Yılmaz'ın Metin Oktay'a attığı parmak yüzünden Metin Oktay'da bastı tekmeyi ve kırmızı kart gördü. Hakem parmağı görmedi tekmeyi gördü seyirci de çılgına döndü...
Ne güzeldi eskiden taraftarların iç içe maç seyretmesi, hasret kaldık öyle güzelliklere...