Ülkemizin ekonomik pariteleri ile ileri geri bir çok yorum yapılıyor. Özellikle virüs belası nedeniyle devlet desteği alan kobiler,üretimi sürdürmek için mücadele eden müteşebbislerimiz var.
Bakınız Dünya’da virüs belasıyla muhatap olup ta ekonomisi bizden iyi olan hiçbir ülke yok.
Buna rağmen içimizdeki hainler “öldü bitti mahvoldu” hezeyanıyla ülkemizi hedef alıyor. Sosyal medya da gazetelerdeki köşelerde saldırmaya devam ediyorlar.
Bu yorumları yapanlar, bu ülkenin PKK terörüne 36 yıldır 600 milyar dolar harcadığını görmezden geliyor.
Ayni mihraklar “Fırat Kalkanı” ile başlattığımız Terörden arındırılmış bölge opersyonlarımıza 20 Ocak 2018 tarihinden itibaren başlattığımız “Zeytin Dalı Harekatı”nı da görmezden geliyor.
Kandili başlarına yıkan TSK’nın yaptıklarını kapatmaya çalışıyor.
İdlip’te Libya’da yaptıklarımızı görmezden gelmek işlerine geliyor.
Dünyanın en gelişmiş ekonomileri bile içinde 5 milyon mülteciyi barındıracak, ayrıca 3 yıldır savaş hali
durumunu sürdürecek olsa onlarda ayakta kalamazdı.
Rabbime çok şükür dimdik ayaktayız.
AVM’ler açılır açılmaz tıklım tıklım. Alışveriş edenlerde zerre eksilme yok.
Bunu da gözardı ediyorlar ve Bol bol Hükümete ve Devlete karşı eleştiri yapıyorlar.
Biraz vicdanı olan birisi bunu teslim eder.
Bu mesele beka meselesidir. Beka’yı anlamayanlarla bu konu müzakere edilemez.
Canımı sıkan başka bir konu var.
Adam İstanbul’da oturmuş ahkam kesiyor.
“Ne işimiz var orada”
Bilmiyor ki; Onun İstanbul’da rahat huzurlu olabilmesi için güvenliğin başlama noktası orasıdır. Eğer İstanbul’da rahat etmek istiyorsan sınırındaki güvenliğin temin edilmiş olması gerekir.
PKK terörüne 600 milyar dolar, mültecilere 45 milyar dolar harcamak zorunda kalmış bir ekonominin mutlaka sorunları olacaktır. Doğal afetlere, beklenmedik harcamalara gidenler de cabası…
Burada;
İki şeyi doğru yapmalıyız.
Birincisi; Gece gündüz demeden üretmeliyiz. Liberal ekonomilerde belirleyici öge üretimdir. Üretmiyorsan yoksun zaten…
İkincisi;
İsrafı önlemeliyiz.
Önce devletten başlayarak israf etmekten kesinlikle kaçınmalı, “Ne olacak canım” demek yerine en basit bir şeyi üretilmişi ziyan etmemeli, atmamalıyız.
Klişe haline gelmiş ekmek ısrafı hala sürüyor. 40 yıl önce yaptığım ekmek ısrafı haberlerini bugün nüfusla çarpın o kadar israf var.
Yani;
Hiç bişey değişmedi.
Kişi lokantaya gidiyor veya bir davete… “Nasıl olsa parasını sarı çizmeli Mehmet ağa verecek” diye tabağına konanın yarısını heba ediyor.
İmrendiğiniz AB manavdan elmayı kişi başı sayarak alır. Siz Türkiye’de tane ile meyve alanı gördünüz mü?
“Ayıp olur” diyerek misafirin önüne bir tabak dolusu yiyecek koyar, sonra da ısrar ederiz “Yesene” diye…
Düzeltmeyi önce kendimizden başlamalı, önce kendi evimizin önünü süpürmeliyiz.
Geleceğe projeksiyon yaptığımızda da kurtuluşumuz ihracatın artırılmasındadır.
2018 yılında ürettiği 100 otomobilin 87’sini ihraç eden otomotiv sektörümüz gibi, yeni yeni sektörler ihracata yönelmelidir.
Otomotiv sektörünü de zor günler bekliyor.
İhracatımızın lokomotifi ürettiğinin yüzde seksenini AB üyesi ülkelere satıyor. Bakalım AB eskisi gibi alım yapabilecek mi? Ayağa kalkıp tüketime devam edecek mi?
90’lı yıllarda Otobüs yapma yetkisi kendisine verilmeyen Durmazlar Makine bugün otobüsün yanında Tramvay da üretiyor. Dün de Polonya’ya ilk parti ihracat tramvaylarını teslim etti.
Ülkemin böyle Anadolu Aslanları’na ve onların ihracata dönük üretimlerine ihtiyacı var.
Kurtuluşumuz varsa yoksa İhracat’ta…