Dünü unutmak doğru değil.
Bir taraftan Covid-19 ile amansız mücadele veren Türkiye diğer taraftan tüm cephelerde savaşına devam ediyor.
Suriye topraklarında 6 Türk-Rus Ortak devriyesi yapıldı.
Ama hepsi günü kurtarmak için
Güzel olan İdlip ve diğer bölgelerde kaydadeğer bir olay yok. İyi haberler var.
Kandil’e bayrak diken TSK 309 PKK’lının öldürüldüğünü açıkladı.
Libya’da Hafter güçleri Huveydhavalimanını da kaybetmek üzere.
Hafter’e ikmal yapan bir Rus Nakliye uçağı dolu mühimmatı ile birlikte inmeden sihalarımız tarafından imha edildi.
Hafter feryat ediyor. Suriye topraklarında savaşan paralı askerleri Libya’ya istiyor. Kuşatma’da hilal harekatı tamamlanınca merkezi hükümet kontrolü tüm emperyal güçlere rağmen ele alacak gibi…
Hadi rabbim. Bu ordu son ordusu İslamın.
Biraz gerilere gidip hatırlayalım.
2011 yılında Irak’tan sonra Suriye’ye yönelen ve Başkan Barak Obama’nın hükmedemediği ABD dinamik güçleri,Suriye için planlar yapmışlardı.
Plan Suriye’yi üçe bölmek üzereydi. Bununla hem Suriye’nin kaynakları ele geçirilecek hem de HaşdiŞabi desteğiyle sünni Müslümanlar üzerinde tahakküm kurulacaktı.
Birincisi, Lazkiye civarında Lübnan benzeri küçük bir devlet kurulacakBeşar Esad’da oraya başkan yapılacaktı.
İkincisi, Özellikle kıraç bölgelere arapları sürerek orada sünni bir Müslüman devleti kurulacak ama kaynaklardan uzak fakir ve ilkel yaşam örneği bir ülke dizayn edeceklerdi.
Üçüncüsü, Özellikle Irak’a yakın ve petrolün olduğu bölgeleri vekiller aracılığıyla (PKK-PYD) denetim altına alınacaktı.
Bu senaryonun gerçekleşmesine İran’ın HaşdiŞabi milisleriyle de katkı sağlayan ABD, Şii dünyasını ve Sünnileri denetlemek ve kontrol altına almak amacıyla kamuoyuna açıklanmayan bir sürü yeni oyun oynadı. Burada Suud veliahtlığındaki Vehhabi zihniyeti es geçmemek lazım.
Rice’ın 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz dediği günden bu yana başkanlar değişti, planlar değişmedi.
Seçim atmosferinde “Daeş’i Clinton ile Obama kurdu” diyen şimdiki ABD Başkanı Trump, dönüp senatörlerine;
“Ne oluyorsunuz ben Suriye’de petrolleri ele geçirdim başına da bekçiyi de koydum” deyiverdi.
Onun için kadınların çocukların üstüne bomba yağdıran ve yargılanması gerekenBeşar Esad hala orada oturuyor. BM’nin “Bu savaş suçudur. Yargılanmalıdır” demesine rağmen BM Güvenlik Konseyi’ndeki Rusya Veto’sudolayısıyle eli kolu bağlı köşede durmaktadır.
Beşar Esad’ın“Bizim düşmanımız Türk halkı değil Erdoğan’dır” demeci de bizim ana muhalefet partimizin fikriyatıyla uyum gösteriyor. Bunlara bakıp büyük resmi görün…
Türkiye önce Cerablus, sonra Afrinharekatıyla bu oyunu bozdu.
Türkiye’nin karşısına çıkmaya cesaret edemedikleri için işi ağababalarına havale ettiler
Türkiye, önce ABD, sonra da Rusya ile çok önemli anlaşmalar yaptı.
Ne yazıkki; ne ABD ne de Rusya masada verdikleri sözleri tutmadılar.
Geldiğimiz nokta da bize Rusya tarafından Adana mutabakatı hatırlatılıyor.
Halbuki Türkiye sabredecek durumda değil.
Emperyalist devletler üzerine oyun kurdukları bölgelerde kargaşa bitmesin isterler.
Onun için BM’nin tanıdığı ve onayladığı Libya Merkezi Hükümeti yerine Hafter’i destekliyorlar.
Bizimle bir çok ilişkisi olan, can damarı boru hatlarının ülkemizden geçtiği, Nükleer santralımızı inşa eden Rusya, desteklediği Haftersözkonusuolunca işi yokuşa sürerken, Hafter’i zoraki de olsa masaya oturtmuşken, Libya meselesi AB’ye ihale edildi ve Başkan Erdoğan Merkel ile görüşmek zorunda kaldı.
Perde arkasında ABD’de Hafter’i destekliyor. Kaddafi Hafter’ikovduğunda tıpkı Fetö gibi onu da 20 yıl Amerika’da baktı, büyüttü, besledi.
AB’de ağababalarının izinde
Şimdi;
Dikkat çekeceğim iki konu var.
Birincisi
AB, Libya ile yaptığımız anlaşma ve deniz sınırlarımızı Akdeniz’de birleştirdiğimizde kudurdu.
Tabii ki ağababalarının izinde
Önce afalladılar.
Kendilerine geldiklerinde bunun önünü kesmek için eyleme geçtiler.
Kararlarına göre Akdeniz’de denetim yapacaklar ve denizden ülkeye silah girmesini engelleyecekler.
Düşünün Libya’ya denizden silah girerse nereden gidebilir?
Tabii ki Türkiye’den
Son sözüm şu;
Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. İçimizde kümelenmiş “Afrin’de ne işimiz var?” diyenler gibi ABD dinamik güçleri Türkiye’nin ilerlemesini, ekonomik olarak güçlenmesini, silahını kendisinin yapmasını, dün yaptırmadıkları Rüzgar enerji santrallerinin Güneş enerjisi santrallerinin hızla yapıldığını görünce kuduruyorlar.
Artık bu gerçeği görelim.
“Pazar olsun yeter.Büyümesin gelişmesin başını kaldırmasın ayağa kalkmasın.”istiyorlardı.
Türkiye, dünkü onların hatırladığı Türkiye değil.