Şebnem Sema Tuncel, sanata gönül vermiş bir eğitimci. Çukurova Üniversitesinde öğretim üyesiyken kendi isteği ile 2007 senesinde erken emekliye ayrılarak Özgür Pencere Edebiyat ve Sanat Derneği'nin başına geçti. Sanata özgür bir pencereden bakarak yeni ürünlerin, yeni adların birliğini savunuyor. Bunun için bir internet sitesi açmış, geniş bir kitleye ulaşmış. Yine de yetinmeyerek bir sanat dergisi yayınlamaya başlamış. Ulusal boyutta, çocuklararası öykü yarışmaları düzenlemiş, elde edilen öyküleri kitap halinde yayınlamış. Bu kitapların tüm gelirlerini yoksul öğrenciler için okul çantası, kırtasiye, giysi olarak değerlendirip 15 yılda, 10 binden fazla çocuğa el uzatmış. Bu kadarla da yetinmiyor, gereksinim duyan köy çocuklarına gereçler, kitaplar toplayıp gönderiyor. Bu arada edebiyat ve sanat çalışmalarını da hiç bırakmıyor, kişisel resim sergisi hazırlığı içinde...
İşte Şebnem Sema Tuncel ile söyleşmek bu güne kısmet oldu. Biz sorduk o yanıtladı.
"Takdir" okurların.
SORU- Sanat ilişkiniz ne zaman, nerede, nasıl başladı?
CEVAP- Sanat insani bir faaliyettir ve insanı etkileyen her şey sanatı da etkiler. İçinde estetiği de barındıran sanat; fikirleri, hayalleri çeşitli şekillerde çeşitli boyutlarda gerçekleştirme hareketidir. Böyle olunca da her insanın sanatla olan beraberliğinden söz etmek mümkün. Bazıları bu beraberliği daha çok izleyici olarak sürdürmekte, bazıları ise yaşam biçimi olarak görmekte. Ben de herkes gibiyim. Sanatsız bir yaşamın olamayacağını bilen, uzun yıllar iş hayatım, anneliğim, tüm kişisel sorumluluklarım nedeniyle fazla içine giremeden yaşıyor görünsem de hep onunla olan biriydim…
İlk romanımı yazmaya başladığımda 14 yaşındaydım. Çok özeldi o satırlar. Belki güzel de bir gençlik romanı olacaktı ama birkaç gün yazmadığım bir dönemde annemin “E neden yazmıyorsun, çok merakta kaldım” demesiyle özelimin ortadan kalktığını anlayıp kendi duygularımı açığa vurmaktan utanıp, yazmayı bıraktım… Daha sonra hep gizli gizli yazdım. Yıllarca yerel bir gazetenin haftalık sanat sayfasını hazırladım. Köşe yazıları yazdım. Defter aralarında kalan satırlar, şiirler, denemeler, öyküler… Bilimsel ve edebi 6 kitabım ve yüzlerce makalem, yazım var ve yazma işim de sürüyor... En önem verdiğim çocuklarla ilgili edebiyat yarışmasının organizasyonunun tam içindeyim ve 14 kitabın derleyicisiyim. Yayınevine gönderilmeyi bekleyen, yayınevinin de göndermemi beklediği kuramsal ve edebi dosyalarla dolu yaşantım. Yazmak bambaşka bir güzelliktir. Yorucu iş günlerinden sonra bulunan bir huzur, dinlence, ödül ve mutluluk.
SORU- Bu arada, uzun yıllardır resim yaptığınızı da biliyoruz. Bu konuda çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Ne tür resimler yapıyorsunuz? Sergi açmayı planlıyor musunuz?
SORU- Uzun yıllar eğitimcilik yaparak emekli oldunuz, sanat çalışmalarına yoğunlaştınız. Sanatla eğitim ilişkisi üstüne görüş ve düşüncelerinizi anlatır mısınız? Sanatta yoğunlaşmanızın nedenlerini açıklar mısınız?
CEVAP- İş yaşamı bir yerde bitiyor ama insanın gönlündeki eğitim sevgisi hiç bitmiyor. Eğitimi de, bildiğiniz gibi, sanattan ayırmak olası değil. Sanatın ve sanatla uğraşanların felsefeden uzak durması, bilimi görmezden gelmesi, toplumdaki olumsuzluklara karşı duyarsız olması beklenemez. Zaman içinde uyum, düzen ve ilişkilendirme bu nedenle sosyal hayattaki uyumsuzlukları gören sanatçı, bu endişelerini ve görüşlerini eserleriyle de anlatmaya başlar. Bu açıdan bakıldığında eğitimin ve sanatın birbirinden ayrılmaz beraberliğine her zaman inanmışımdır. Ben de akademik yaşantıma, zorunlu emeklilik yaşıma daha çok varken gönüllü olarak son verdim. Manevi olarak akademik hayata kattıklarım, çalışmalarım ve de bugüne kadar mezun olduğunda büyük katkım olan binlerce öğretmenin varlığı ile mutluyum. Şimdi sıra “benim ertelenmiş yaşam ödülümde” deyip, sanata ve edebiyata yoğunlaştım. Ama bu arada danışmanlıklarım, az da olsa derslerim devam ediyor...
SORU- Özgür Pencere Edebiyat ve Sanat Derneği’ni kurdunuz. Neler amaçladınız, neler yaptınız? Derneğin Şu anki durumu nedir?
CEVAP- Artık dernek değiliz. Özgür Pencere Edebiyat ve Sanat Derneğini kuran 5 kişiden biriydim. Bu derneği kurarken amacımız sadece edebiyata ve sanata gönül vermiş, yıllarca ürettiklerini defter sayfaları arasında saklamış, kapalı kapılar arkasında yapıtlarını kendiyle paylaşmış sanat sevdalılarına yeteneklerini özgür bırakabilecekleri farklı bir pencere açmaktı. Bu amaçla ve duygularla yola çıktık ve de uzun yıllar sürdürdük. Derneğimize ilgi gösterenler istediğimiz gibi, daha çok kadınlar ve çocuklar oldu. Belki bunun nedeni kurucuların kadın ağırlıklı olması, derneğimizde içkili lokalin bulunmaması, süren kurslarımızın sanata ve edebiyata yönelik olması düşünülebilir.
GELENEKSEL ÇOCUK
ÖYKÜLERİ YARIŞMASI
Her sene tekrarlanan Çocuk Öyküleri yarışması ile 11-15 yaş arası çocuklarımızı öykü yazmaya özendirdik, Kadın Öyküleri yarışmamız ile kadını, kadınlara ve erkeklere anlattırarak toplumsal yaralarımızın farkındalığını yaygınlaştırmak istedik. Bunların kitap olarak satılması ve gelen gelirle de tüm ülkemizdeki daha çok kırsal kesimlerdeki, varoşlardaki okullarda kalem-kağıt alamayacak derecede yoksul, ayakkabısız, deftersiz, bir kalemi üçe bölerek öğrencilerine dağıtan öğretmenlerimizin yardımcısı olmaya çalıştık. 10000 den sonra saymayı bıraktığımız öğrencilere kırtasiye ve giysi paketleri ulaştırdık. Ama her yardım gönderişimizde bürokratik engellerle karşılaştık. Neredeyse her ay para cezası veriyorduk. Sebep ise, yardım paketlerine kaç adet silgi, kalem açacağı, defter, kalem vs sayısını resmi rakamlara belirtmediğimizdi. Halbuki biz malzemeleri paketlere sayı ile değil, avuç avuç dolduruyorduk ki, bir paketten aile içindeki tüm kardeşler yararlanabilsin istiyorduk. Ne yazık ki bu suçmuş gibi hep cezalandırıldık. Sonunda pes attık, dernekten zaten maddi bir beklentimiz olmadığı için, derneği fesh edip, derneksiz olarak yolumuza devam ettik...Ediyoruz da... Yardımlarımızı hep sürdürdük... Gönüllülük ve vatan sevgisi, çocuk sevgisi esas alındı mı gücümüz hiç tükenmedi....
SORU- Uzun yıllar Özgür Pencere adı ile bir dergi yayınladınız. Sonra dergiyi yayınlamaya son verdiniz. Derginizin amaç ve içeriğinden ve de neden devam etmediğinizden söz eder misiniz?
CEVAP- Dergimiz, derneğimizin süreli yayınlarından birisiydi. Dernek bünyemizde üretilenlerle, atölyelerde ürettiklerimizle, değerli yazar dostlardan gelen şiir, deneme, öykü ve incelemelerle oluşturduğumuz edebiyat severlere bir katkıydı. Maddi nedenlerle üç ayda bir çıkarabildiğimiz ve dağıtım konusunda çok acemi olduğumuz için daha çok abonelere ulaşabildiğimiz dergimiz her geçen gün içerik olarak da daha güzel oldu. İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da kitapçılarda yer aldı, edebiyata uç politika karıştırmadan, ama toplumsal duyarsızlıktan da kaçınarak misyonunu elinden geldiğince yerine getirmeye çalışan bir sanat dergisiydi.
Ne yazık ki, Adana, dergilerin en az satıldığı, dolayısıyla da en az okunduğu şehir ünvanını hala elinde tuttukça bu konuda denebilecek fazla bir şey bulamıyorum, sadece üzülüyorum. Dergicilik gerçekten özveri isteyen, her satırı emekle dolu, yazarı, derleyeni, dizgicisi, editörleri, okuyucu ile bir bütün olan, kağıt kokusunu içimize çekerek yaratımdan yaratıma yolculuk ettiğimiz bir ödüldür. Taşra dergiciliği de denilen, büyük şehirlerin dışında çıkarılan dergilerin kalite sorunu, içerik ve de başka amaçlara hizmet etme gibi hatalarının bölgesel okunmayı azalttığı gibi, maddi sorunların da bir derginin uzun süre ve daha kapsamlı, nitelikli çıkmasını engellediğini düşünüyorum.
SORU- Sizin öykü çalışmalarınız var. Kendi öykülerinizden söz eder misiniz?
CEVAP- Kendi öykülerim daha çok toplumsal olaylara eğilen öykülerdir. Uzun yıllar Anadolu’dan Kadın Profilleri başlığı altında yazılar yazdım. Beni Anadolu, Anadolu insanı ve ülkemin çektikleri metropollerin iç döküşlerinden daha çok ilgilendiriyor galiba. Ama yazın hayatında da politize olmamaya gayret gösteriyorum. Öykülerimde Anadolu’ya uzaktan bakan insanların pek de bilmediği yaşamlar var. Öykülerimde yer alan insanın benim için ırkı yoktur. Sadece insandır. Ben insanı, insan oldukları için seven, asla ırkçı düşünemeyen bir insanım. Ülkemin acılarını ve üzüntülerini ortak umutlarda dile gelme çabasındayım. Ve, yazılarımda insanı, özellikle de--kadını yazarken, onları sadece kadın olarak görüp, Türk kadını, Kürt kadını, Ermeni, Süryani diye ayırıma girmeden hepsinden olduğu gibi bahsediyorum.
SORU- Uzun yıllardır çocuklar için öykü yarışmaları düzenlediniz, öyküleri kitap haline getirdiniz. Bu yarışma ve kitaplardan neyi amaçlıyorsunuz?
CEVAP- Yukarda da bahsettiğim gibi, 15 yıldır her sene tekrarlanan Özgür Pencere Çocuk ve Genç Kalem Öykü YarıŞması ile 10-16 yaş arası çocuklarımızı öykü yazmaya özendirdik. 5-6. sınıflar, 7-8. sınıflar ve lise guruplarındaki çocukların ve gençlerin katılabileceği bu öykü yarışması ile, öykü nedir, Türk öykücülüğünün gelişimi, öykü kavramının anlamı ve önemi ile ilgili okulda edindikleri bilgilere katkı sağlayabilmek ve öykücülüğü sevdirirken yetenekli çocuklarımıza yarışma sonrasında da devam edecek bir edebiyat sevgisi kazandırmak istedik.
Aynı zamanda, ödül alan çocuklarımızın öykülerinden derlediğimiz kitaplarla hem genç yazarlarımıza kalıcı bir anı sunmayı hem de bu kitapların satışından elde edilen gelirle ihtiyacı olan yoksul öğrencilere kırtasiye, okul giysileri, ayakkabı, palto gibi giysi yardımı olarak harcanıyor. Bugüne kadar 10000 den fazla çocuğa erişebildik. Umarım bu sayı duyarlı insanlarımızın da katkılarıyla daha çok sayıya ulaşacaktır.
SORU- Çocuk edebiyatını önemsiyorsunuz. Bunun önemi ve işlevi üstüne neler düşünüyorsunuz?
CEVAP- Doğrudan doğruya çocuk edebiyatı diye bir ayırım yapılmasının taraftarı değilim. Edebiyat vardır ve bunun için de tarzlar vardır. Okuyucusu, hedef kitlesi belirlenmiş yapıtlar o kitleye hizmet verir. Çocuk edebiyatı da yine kendi içinde okul öncesi, 6-8; 8-10;10-12, 12-15 gibi bölümlerle kendi yaş grubuna, psikolojik, pedagojik, toplumsal, eğitimsel ve gelişimlerine paralel bir tarzda yazınsal destek verici eserlerdir. Çok değerli çocuk edebiyatçısı yazarlarımızı ayrı tutarak, mahallesinden dışarı hiç çıkmamış, çocuğu doğduktan sonra sokağa bırakılmış insan yavruları olarak gören, kendi çocuklarının gelişimlerinden, duygu ve düşüncelerinden habersiz insanların günümüzde “para getiriyor” diyerek çocukları da ticaret metası yapmasına, buna izin veren yayınevi politikalarına Şiddetle karşı çıkıyorum. Çocuğu bilmeyen insanların eline kalem verildiği vakit toplumda onarılmaz yaralar açılabilir.. Bu nedenle çocuklarımız—yarınlarımız, çok önemsenmesi gereken varlıklarımızdır ve bilinçli ellerden çıkacak eserlerle buluşmalarını dilerim.
SORU- Geleceğe dönük tasarım ve çalışmalarınız neler olacak?
CEVAP- Yukarda bahsettiğim her şey, özveri ve içtenlikle, tüm insanlara açık, insana yakışır tüm çalışmalarım sürecektir. Özgür Pencere yeteneklerin özgür bırakıldığı bir fırsat ortamı olarak, maddi kaygılardan çok manevi kaygılarla Atatürk Türkiye’sine yakışan çalışmalar içinde yer almayı sürdürecektir.
SORU- Söylemek istediğiniz başka bir Şey var mı?
CEVAP- Çok teşekkür ederim. Böylesine kapsamlı ve güzel sorularla bana, kendimizi ifade etme olanağı verdiğiniz için kendim ve çocuklar adına çok mutlu oldum.
Yazabilecek birini bulup çıkarmak da en az yazmak kadar önemli -- belki daha önemli bir iş.